Hürriyet

30 Nisan 2013 Salı

Yanlış Vitaminle Vücudunuzu Bozmayın

HASTA OLMAYAYIM DERKEN YANLIŞ VİTAMİNLE VÜCUDUNUZU BOZMAYIN Son günlerde hava sıcaklıklarındaki dengesizlik adeta hastalık saçıyor. Hasta olanlar ağrı kesici ve ateş düşürücülerinin yanında mutlaka vitamin alırken sağlıklı kalmak isteyenler de doktora danışmadan bilinçsizce vitamin takviyesi alıyor. Ancak gelişigüzel vitamin kullanımı yaradan çok zarar getiriyor. Memorial Şişli Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Uz. Dr. Gürkan Yurteri, gereğinden fazla alınan vitaminlerin vücudumuza vereceği zararlar hakkında önemli bilgiler verdi. Sağlıklı bir sinir sistemi için B6, iyi bir göz ve cilt için A, kanserden korunmak için E, kemiklerimiz için K vitamini… Görüldüğü gibi sağlığınızı ve güzelliğinizi korumanın yolu vitaminlerden geçiyor. Peki, vitamin ve minerallerin fazla kullanıldığında yanlış beslenmenin yarattığı sorunları gideremediği gibi, vücudumuza da zarar verdiğini biliyor muydunuz? Vitamin ve mineraller, sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir parçası olan organik maddelerdir. Vücudumuz, işleyişini sürdürebilmesi için bu maddelere çok az miktarlarda da olsa gereksinim duyar. Ancak bu vitaminler aşırı dozda kullanıldığında, baş ağrısı, bulantı, kusma, idrar yolu rahatsızlıklarına, hatta ölüme kadar gidebilen problemlere neden olabilir. Vitamin ihtiyacını karşılamanın en doğru yolu dengeli beslenmek Vitaminlerin çoğu bitkisel ve hayvansal besinlerde bulunur. Karbonhidrat, yağ, protein gibi ana besin öğeleri ile yeterli miktarda yapılan dengeli beslenmede vücudun günlük vitamin ihtiyacı karşılanır. Ancak çeşitli fizyolojik (Gebelik, spor, gelişme çağı gibi), patolojik (Ateş,ishal,travma...vs) durumlar, çevresel faktörler (İklim,coğrafi bölge) ve ilaç tedavileri vitamin gereksinimini artırabilir. Eğitim seviyesi vitamin kullanımını etkiliyor Vitamin kullanımının kadınlar, yaşlılar, gelir düzeyi yüksek olanlar, iyi eğitimliler, sigara içmeyenler (özellikle eski içiciler), çok fazla içki içmeyenler ve iyi beslenmenin hastalıklara iyi geleceğine inananlarda daha yaygın olduğu bilinmektedir. Fazla vitamin tüketilmesinin yol açtığı hastalıklar! A vitamini fazlalığı; daha çok baş dönmesi, çift görme, baş ağrısı, kasılma nöbetleri, dudaklar ve avuç içlerinin soyulması, şiddetli kusma, kafa içi basıncı artışı şeklinde belirti verir ve bu belirtiler kullanımdan 6 saat sonra ortaya çıkar. A vitamini zehirlenmesi de diyebileceğimiz kronik toksisite ise günde 15mg dozda 3 aydan uzun süre kullanıldığında gelişir. Bu durumda ise kişilerde kuru cilt, kusma, kellik, kemik ağrıları, kalsiyum yükselmeleri, lenf bezlerinde büyüme, kan yağlarında yükselme, regl olamama, yalancı beyin tümörü belirtileri, sinirlilik, huzursuzluk, kansızlık görülebilir. Yaşlılar A vitamini zehirlenmelerine daha duyarlı Gebe kadınlara yüksek doz A vitamini verildiğinde düşüklere, bebekte kalp ve kafa anomalilerine rastlanabilir. Gebelikte, günlük A vitamini dozu belirli bir seviyeyi aşılmamalıdır. Yaşlılar, alkolikler, karaciğer hastalığı olanlar vitamin A zehirlenmesine daha duyarlıdırlar. Klinik çalışmalarda akciğer kanseri gelişme riski olan kişilerde (ailesinde olması, sigara içmesi, kanserojen maddeye maruziyet gibi) yüksek doz beta karoten alımının kansere yakalanma riskini artırdığını ortaya koymuştur. B vitamini fazlalığı; genellikle zehirlenmeye sebep olmaz. Ancak çok yüksek dozlarda alınırsa zehirlenme görülebilir. Belirtileri, hissizlik, yürüyememe, cilt rahatsızlıkları, gözlerde ışık hassasiyeti, uykusuzluk, bitkinlik, baş ağrısı, çarpıntı, ishal şeklinde görülebilir. C vitamini fazlalığı; 2 gramdan fazla alındığında karın ağrısı, bulantı ve kusma şeklinde kendini gösterir. Uzun süreli ve yüksek doz kullanımının böbrek taşı oluşturabileceğinden korkulur. Bir diğer olası yan etkisi demir preparatı kullanan hastalarda demir yüklenmesine neden olmasıdır. 1 gramın üzerinde alımlarda, idrardan bakılan şeker ölçümlerini bozar. Ayrıca bazı enzim eksikliği olan hastalarda kan hücrelerinin yıkımına neden olabilir. D vitamini fazlalığı; kanda kalsiyum yükselmesine, böbrek hastalıklarına, damar sorunlarına, böbrek taşlarına neden olabilir. D vitamini toksisitesinin yani zehirlenmesinin neden olduğu böbrek yetmezliği ya da kalp yetmezliği sonucu ölüm dahi ortaya çıkabilir. Toksisite günde 10000IU in birkaç ay boyunca alınmasıyla ortaya çıkar. Erken toksisite belirtileri kemik ağrısı, kabızlık, sersemlik hali, ağız kuruluğu, sürekli baş ağrısı, artmış susuzluk, iştahsızlık, düzensiz kalp atışı, kas ağrısı, ağızda metalik tat, bulantı, kusma şeklindedir. Kronik toksisite kemik ağrısı, idrarda bulanıklık, gözlerde kızarma, cinsel isteksizlik, gözlerin ışığa hassasiyetinde artma, ciltte kaşıntı, bulantı, kusma, şiddetli mide ağrısı, psikiyatrik problemlerle kendini belli edebilir. E vitamini fazlalıgı; kanın pıhtılaşmasını önler. Özellikle kan sulandırıcı ilaç kullanan hastalara önerilmez. 1 gramın üzerindeki dozlarda bulantı, gazlanma ve ishal yapabildiği bildirilmiştir. F vitamini fazlalığı; vücuttaki yaraların geç iyileşmesine ve yorgunluk hissedilmesine sebep olabilir. K vitamini fazlalığı; kanın pıhtılaşmasında ve yıkılmasında problemler yaratabilir. B6 vitamini fazlalığı; da ayaklarda uyuşma ve ellerde his kaybına neden olabilir. Sonuç olarak “Vitamin bu, ilaç değil ki ortada doktorluk bir durum yok” demek doğru değildir. Vitamin takviyesi yapmadan önce mutlaka doktora danışılması gerekir.

Çatlaklardan Kurtulmak Mümkün mü?

CİLT ÇATLAKLARINIZDAN KURTULUN Tıp dilinde “Stria” denilen oluşumlar, deri altındaki genişlemelere veya aşırı büyümeye bağlı olarak deride oluşan yarıklardır. Elastikiyeti olmayan deri alanlarında görülür. Derinin alt tabakası olan dermisteki elastin ve kollajen liflerinin yırtılmasına bağlı olarak gelişen yarıklardır. Aslında tıbbi bir durum olmasının yanısıra; daha çok kozmetik bir problemdir. Gebelik Döneminde Ve Aşırı Kilolu Kişilerde Sık Görülür Deri çatlakları derinin devamlı bir şekilde gerildiği vücut bölgelerinde görülür. Hamile bayanların; karın, kalça, bel ve göğüslerinde, ergenlik dönemindeki gençlerin; kalça ve göğüslerinde, diz ve uyluklarında, vücut geliştirme ile uğraşanların; omuzlarında, sırtlarında ve uyluklarında, aşırı kilolu kişilerde; kalça, bel, uyluk, karın, kol ve göğüslerde görülebilir. Bazı Hastalıklar Ve İlaç Kullanımı Çatlaklara Neden Olabilir Bazen kilo problemi yaşamayan kişilerde ilaç kullanımı ya da bazı hastalıkların bulgusu olarak da karşımıza çıkar. Bu ilaçların başında özellikle lokal yada sistemik olarak kullanılan kortizon gelmektedir. Yine bazı endokrinolojik rahatsızlıkları olan kişilerde de görülebilir. Bu rahatsızlıklar genelde böbrek üstü bezlerinin aşırı çalışmasına bağlı olarak gelişen kortizon hormonunun artışıyla alakalıdır. Kortizon kollajen ve elastin liflerde kopmalara neden olduğu için çatlamalara yol açar. Kortizon kullanan hastaların tedavi protokolleri ayarlanabildiğinde bu yan etkiler neredeyse görülmeyecek kadar az rastlanabilir. Erken Dönemde Uzman Yardımı Alın Deri genellikle önce pembeleşir. Bu aşamadayken kaşıntı bu görüntüye eşlik eder. Daha sonra görünüm olarak kırmızı, mor ince yırtıklar halini alır. Boyları 1-2 cm, enleri 1-5 mm şeklinde yarıklar olarak görülür. Kişi bunların bir döküntü olduğunu sanıp dermatologa başvurur. Erken dönemde başvuran bu hastaların tedavisi daha başarılıdır. Hasta bunları önemsemez ve de gecikirse bu lezyonlar sedefimsi çizgiler haline dönüşür. İşte bu dönemde tedavi gerçekten zordur. Deri çatlakları oluştuktan sonra tedavisi gerçekten zordur. Özellikle ailesinde deri çatlağı olan bireylerde bu durum daha sık görüldüğü için kilo kontrolleri konusunda dikkatli olmaları gerekmektedir. Yine hızlı büyüme eğilimi olan çocuklarda çatlakların oluşumu konusunda takipçi olmak gerekir. Hamilelikleri döneminde olan bayanların çoğunda çatlak gelişebilme riski olduğu için, mutlaka bilinçlendirilmeleri gerekir. Vücudunuzu Sürekli Nemlendirin Ve Spor Yapın En önemli koruma mekanizması deri altı kolajen ve elastin liflerini güçlendirmektir. Bu da düzenli kullanılan nemlendiricilerle mümkündür. Deri elastikiyetini artırmak, deri altı dokusunun genişlemesine ya da büyümesine paralel olarak esnemesine yol açacaktır. Ayrıca spora başlayan kişilerin direkt ağır bir tempodan ziyade yavaş yavaş artırabilecekleri bir programla başlamaları gelişecek çatlakları önleyecektir. Çatlak Tedavisi Ne Kadar Erken Dönemde Başlarsa Sonuç Da O Kadar Başarılı Olur Çatlamış deri bir daha eskisi haline gelemez fakat çatlakların mevcut şiddetini azaltmak mümkündür. Bu durum için kullanılan çeşitli tedaviler vardır. Kimyasal peeling, fototerapiler, karboksiterapi, mezoterapi, lazer tedavileri ve lokal retinoik asitler bu tedavilerdendir. Hiçbir tedavi tamamen düzeltmez ama kozmetik görüntüyü daha iyi bir hale getirir.

29 Nisan 2013 Pazartesi

10 Soruda DEPRESYON

10 Soruda Depresyon 1. Depresyon nedir? Depresyon ruh halinizi, hislerinizi, davranışlarınızı, ve ruh sağlığınızı etkileyen bir hastalıktır. Depresyonun bir halsizlik kendi kendinize çözebileceğiniz bir sorun olmayıp, biyolojik temelli ve tıbbi olarak tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunun bilinmesi gerekir. 2. Depresyon (çökkünlük) sanıldığı kadar sık mı? Genel klinik tıpta, depresyon en yaygın ruhsal bozukluktur. Hastalığın ortaya çıkışına neden olan etkenlerin belirlenmesi çalışmalarında ve klinik araştırmalar ayaktan izlenen hastaların % 12-36'sı ile, yatarak tedavi gören hastaların % 30-58'inde depresif belirtilerin geliştiğini göstermektedir. Yatan hastaların % 11-26'sında ise klinik anlamda depresyon tablosu gelişmektedir. Bu hastaların 9ö 25'inde depresyon fiziksel hastalık öncesinde ortaya çıkmakta iken, % 75'inde depresyon fiziksel hastalıktan sonra, hastalığa ve etkilerine tepki biçiminde gelişmektedir. 3. Depresif belirtiler ile depresyon farklı mıdır? Depresif belirtiler, genellikle günlük yaşam olayları sonrası kişilerin olumsuz etkilenmeleri ve buna karşı oluşturdukları, kendilerinden ve çevrelerinden hoşnutsuzluk duygusunun yarattığı belirtilerdir. Genellikle bu belirtilere yol açan neden ortadan kalktığında ya da kişi duruma uyum sağladığında geçicidir. Depresyon ise kişinin yaşam kalitesini düşüren (insan ilişkilerinde olumsuzluk, iş veriminde düşme vb), adeta yok olma biçiminde ortaya çıkan bir hastalıktır ve mutlaka tedavi gerekir. 4. Depresyonun ilk belirtileri nelerdir ? Öncelikle kişinin kendine saygısının azalması, aşırı yorgunluk, kendini suçlayıcı biçimde eleştirme ve uyku bozuklukları (aşırı uyuma, uykuya dalamama, uykuların bölünmesi gibi) ilk belirtilerdendir. Daha sonraki aşamalarda kişi hiçbir işe yaramadığı, hatta yaşamaya değmeyeceği düşüncesi ile intihar edebilir. 5. Depresyon kronikleşir mi? Depresyonun kronikleşme eğilimi saptanmıştır. Depresyon tanısı konduğunda, uygun olmayan tedavi depresyonun kronikleşme olasılığını arttırır. Özellikle kısa süreli (1 ay ya da daha az) antidepresan tedavi sonrası hastalık belirtileri yatışsa bile, tedavinin sürdürülmesinde (6 ay) yarar vardır ve kronikleşme olasılığı düşer. 6. Depresyon sıklığında cinsiyetin önemi var mıdır? Depresyon, kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür. 7. Antidepresanların depresyon dışında kullanımı gerekli midir? Antidepresanların büyük bir kısmında anksiyolitik özellikler de bulunur. Ancak her durumda, örneğin yakının ölümü, onkolojik bir hastalık, hipertansiyon vb. kullanımı kişiye yarar yerine zarar getirebilir. Uygunsuz antidepresan kullanımı, yakınını kaybetmiş kişilerde uzamış yas sendromuna, onkolojik hastalıklarda fizyolojik ruhsal savunuların oluşmamasına ve hipertansiyonda aritmilere neden olabilir. 8. Depresyona yol açan etkenler nelerdir? Son yıllardaki çalışmalar, depresyonun biyolojik kaynaklı bir rahatsızlık olduğuna işaret etmektedir. Özellikle majör depresyonda, genetik yatkınlık ve beynin biyolojik dengesindeki bozuklukların, ortaya çıkarıcı faktörler olduğu kanıtlamıştır. Ancak kişilerin yaşamı algılayış biçimleri ve kültürel etkenler de halen, en azından tetikleyici neden olarak önemini korumaktadır. Kısaca ruhsal hastalıkların hemen hepsinde olduğu qibi hastalığın ortaya çıkışına neden olan etkenlerde biyo-psikososyal etkenler önemlidir. 9. Depresyon ilaçlara bağlı ortaya çıkabilir mi ? İlaçlara bağlı, özellikle antihipertansiflerin (rezerpin, metildopa, propranolol, gustetidin, klonidin) depresyona yol açabildiği saptanmıştır. Bunların yanı sıra östrojen, progesteron, kortizon preparatları ile vinkristin, vinblastin gibi anti tümör ilaçların da depresyona yol açtığı bilinmektedir. O nedenle bu ilaçlar uygulanırken, depresyon konusunda uyanık olunmalıdır. 10. Her antidepresan, her tip depresyonu tedavi eder mi? Depresyon tedavisinde antidepresan seçimi önemlidir. Özellikle ayaktan izlenen olgularda, uygun antidepresan seçimi önemlidir. Çünkü uygunsuz ilaç, yan etkileri nedeniyle kişinin ilacı kullanmasını ve tedaviyi engeller

Masum Sandığınız Siğiller Çevrenize Bulaşabilir

Vücutta iyi huylu deri kabartıları olarak bilinen siğiller sadece bulundukları bölgede görünümü bozmakla kalmayıp, etrafınızdakilere de bulaşarak yayılım gösterebiliyor. Özellikle ortak kullanılan alanlar ve eşyalar aracılığı ile bulaşan siğillerin tedavileri de zaman geçtikçe güçleşiyor. Tıp dilinde “verruka vulgaris”; halk arasında “siğil” olarak adlandırılan hastalık, derinin üst tabakasına ve mukozalara yerleşen HPV (human papilloma virus) enfeksiyonuna bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Toplumun yaklaşık %10’unda görülebilir. Çocuklarda ve gençlerde daha sık olarak gözlenir. Lezyonların görüntüsü yerleştiği bölgelere ve virüsün tipine bağlı olarak değişir. HPV tipleri 150’in üzerindedir. Virüs ile enfekte olduktan 2 ile 9 ay arasında gözle görülür belirtiler oluşur. Ancak bu süre bazen çok daha uzun sürebilir. Sadece ellerde değil tüm vücutta görülebilir Siğil tüm deri ve mukozalarda ortaya çıkabilir. Görüldüğü bölge ve klinik HPV tipine bağlı olarak değişiklik gösterir. Klinik görünüme ve yerleşim yerine göre adlandırılır. En yaygın görülen tipi “verrüka vulgaris”dir. Çoğu kişi tarafından siğil olduğu rahatlıkla anlaşılır. Sıklıkla ellerde, tırnak etrafında, kollarda, bacaklarda görülmekle birlikte; vücudun herhangi bir bölgesine yerleşebilirler. Görünümleri kabarık, düz veya saplı olabilir. Genellikle deri rengindedir, yüzeyi pürüzlü veya düzdür olabilir, ayrıca dokunulduğunda kabalaşma hissi verir. Tırnak yeme alışkanlığı olanlarda tırnak etrafına yayılım bazen dilde ve ağızda da görülebilir. Özellikle ellerinde siğilleri olan annelerin çocuklarında alt temizleme esnasında bulaşma ile makat ve genital bölgede siğiller oluşabilir. Siğillerin en tehlikeli özelliği: Bulaşıcılığı Siğiller kişiden kişiye direkt temas ile bulaşırlar. Genital siğiller en sık cinsel temasla bulaşır. Ancak indirekt bulaşmalar da gözlenebilir. Havuz kenarları, ortak kullanılan banyolar, hamam, kaplıcalar gibi ıslak ve sıcak ortamlardan ve ortak kullanılan havlu, bornoz, terliklerle de bulaşma görülebilir. Ayak tabanı siğillerinin tedavisi daha zor Ayak tabanı siğilleri, diğer siğillere göre daha kalın ve çok sayıda olabilirler ve lezyonlar birleşerek mozaik siğiller oluşturabilirler. Genellikle ayak tabanında basınca maruz kalan alanlarda oluşurlar. Görünümleri tek veya çoklu, üzerlerinde küçük siyah noktalar bulunan, yüzeyi pürüzlü hemen hemen deri ile aynı seviyede kalınlaşmalar şeklindedir. Vücut ağırlığının etkisi ile deri yüzeyinden kabaramazlar ve derine doğru ilerlerler ve ağrı yaparlar. Derin yerleşimli olduklarından tedavisi diğerlerine göre daha güçtür. Ayak tabanının aşırı terlemesi, sürekli nemli ortamda bulunması tedaviyi güçleştirir. “Ben”leriniz ile karıştırmayın Düz siğiller, genellikle deri renginde veya hafif kahverengimsi, üzeri düz, deriden çok hafif kabarık, zor fark edilen çok sayıda, oldukça küçük kabarıklıklar şeklindedir. Genellikle yüz ve boyun ve göğüs bölgesine yerleşirler. Genital bölgede de görülebilir. Bazen ellerde ve bacaklarda da görülebilir. Genellikle hastalarımız benlerle karıştırılır ve sayıları artığında bize başvururlar. Özellikle kadınlarda rahim ağzı kanserlerine neden olabilirler. Ayak tabanındaki siğiller ağrı yapması, yüzeyinin kalınlaşması sebebi ile nasırlarla sıkça karışırlar. Özellikle çocuklarda nasır şüphesi varsa mutlaka çok yayılmadan hekime başvurmak gerekir. Yüzdeki düz siğiller ise güneş lekeleri ile karışabilir. Bulaşma riski yüksek Enfeksiyonun vücuda girişi ve siğil oluşumu için kolaylaştırıcı faktörler vardır. Deri bütünlüğünün bozulması virus için giriş kapısı oluşturur (küçük yara ve kesikler, tırnak yeme alışkanlığı). Kişinin bağışıklık sisteminin bozulması (kansızlık, beslenme bozuklukları, kontrolsüz diyetler, aşırı yorgunluk, stres, düzensiz uyku), bağışıklığı baskılayan hastalık veya ilaç alımı, alerjik kişilerde, çok eşlilerde(genital siğillerde) bulaşma riskini yükseltir. Yayılmadan tedavi edilmeli Çocuklarda görülen siğiller 1 yıl zaman içinde kendiliklerinden gerileyebilirler. Ancak bunun garantisi yoktur ve bu süre içinde tedavisini çok daha güçleştirecek kadar yayılabilir ve çevresindekileri de enfekte edebilir. Erişkinlerde ise kendiliğinden gerileme oldukça nadirdir. Hastalığın tanısı konulduğunda tedavi edilmesi en doğru olandır. Özellikle mukozalara yerleşen tipleri( genital bölge, makat, ağız içi) kanser oluşumu için risk oluştururlar. Deride gelişen siğillerde ise çok nadir olarak görülebilir. Tedavi yöntemleri ve süresi değişebiliyor Siğillerin tedavisinde kullanılan yöntemler virüsün yerleştiği dokunun yıkımına yönelik fiziksel ve kimyasal uygulamalardır. Çeşitli kimyasal solüsyonlar, elektrokoterizasyon, krioterapi (sıvı nitrojen) uygulamaları en sık kullanılanlardır Hiçbir tedavi virüse özgü değildir bu nedenle çeşitli tedavi yöntemleri vardır. Tedavinin seçimi kadar kişinin bağışıklının cevabı da tedavi başarısını etkiler. Kimi hastalarda tek seans ile tedavi sağlanırken, bazılarında tekrarlayan ve uzun süreli tedaviler gerekebiliyor.

27 Nisan 2013 Cumartesi

Polen Alerjisinden Korunma Yolları

Polen Alerjisinden Korunmak İçin Sabahları Pencerenizi Açmayın Pek çok insan sabahları uyanır uyanmaz bulunduğu ortamı havalandırmak için pencereleri açar, temiz havayı ciğerlerine çeker. Hava sıcaklıklarının gittikçe arttığı ve güneşin gökyüzünde bir başka parıldadığı bahar aylarında bu durum insana ayrı bir keyif verir. Ancak polen alerjisi olanlar için bahar ayları kabustan farklı değildir. Sokağa çıkmak bir yana pencereyi açarken dahi dikkatli davranılması gerekmektedir. Ağaçları, çiçekleri ve yemyeşil örtüsü ile kapımıza gelen bahar mevsimi alerjik bünyeli kişiler için bir takım sıkıntıları da beraberinde getirmekte ve yaşamı zorlaştırabilmektedir. Polenlerin yoğunluğu baharda artar Bahar ayında yoğunluğu artan polenler, polen alerjilerine neden olmaktadır. Değişik ağırlık ve çaptaki bu küçük parçacıklar, solunum yoluyla burunda ve bronşlarda, ciltte, gözlerde alerjik reaksiyonlar ortaya çıkarmaktadır. Polenlerin yoğunluğu özellikle Mart- Nisan- Mayıs aylarında artar. En yaygın kaynakları, bahar mevsiminde ağaçlar, yaz sonuna doğru çimenlerdir. Öksürük, hapşırığa ek olarak ciltte kaşıntı ve kızarıklıklar görülebilir Polen, solunum yolu ile vücuda girdiğinde, vücutta salınan “histamin” etkisi ile “alerjik nezle” veya “rinit” denilen tabloya neden olabilir. Burun akmaya ve kaşınmaya başlar, hapşırık nöbetleri, burun tıkanıklığı ve geniz akıntısı görülür. Ayrıca bronşlar etkilenerek, öksürük, nefes darlığı ve hırıltı ile kendini gösteren alerjik astım krizleri ortaya çıkabilir. Gözlerde sulanma, şişme ve kaşıntı olabilir. Ciltte kaşıntı ve kızarıklıklar görülebilir. Vücutta genel olarak, yorgunluk, halsizlik, sinirlilik, konsantrasyon bozukluğu olabilir. Bahar alerjilerinden korunmak için bunlara dikkat! Polenlerin en yoğun olduğu sabah saatlerinde açık havaya çıkılmamalı ve bu saatlerde ev havalandırılmamalıdır. Polenlerin yoğun olduğu mevsimlerde açık havada spor yapılmamalıdır. Polenler, saçlar ve giysilerde eve taşınabileceğinden, dışarıda giyilen giysiler, eve gelince değiştirilmelidir ve her akşam saçlar yıkanmalıdır. Klimalarda polen filtresi kullanılmalıdır. Polen mevsiminde, açık havaya çıkarken, şapka ve gözlük kullanılmalıdır. Tedavide en önemli nokta alerjenin tespit edilmesi Tüm alerjik hastalıkların tedavisinde en önemli konu, alerjiye sebep olan polenin saptanması ve ondan uzak durulmasıdır. Bunun dışında, şikayetleri rahatlatmak için alerji ilaçları, kortizonlu göz ve burun damlaları, solunum yolu ile alınan spreyler kullanılır. Bu ilaçların mevsim boyunca düzenli kullanımı önemlidir. Eğer alerjik şikayetler ilaçlarla kontrol altına alınamıyorsa, aşı tedavisi denenebilir.

Bel Fıtığında Günlük Yaşam Şekli Büyük Önem Taşıyor

Sigara bel fıtığı riskini artırıyor Sigara içenlerin vücudundaki tüm hücreler yeterli oksijen alamamakta, bu nedenle kalp, akciğer ve beyin başta olmak üzere bütün organlar etkilenmektedir. Omur kemikleri arasındaki diskler de oksijensiz ortamda daha kolay dejenere olup, zamanla kendilerini tamir etme yeteneklerini kaybederler. Böylece, bel fıtığının gelişim riski de artmaktadır. Yerden aldığınız cisimleri küçümsemeyin Hafif dahi olsa yerden bir cismi alırken dizlerinizi kırın ve çömelerek alın, belden eğilmeyin. Yükü belinizle değil, bacaklarınızla kaldırın. Bir eşyayı alırken ona doğru uzanmayın, yanına iyice yaklaşın ve öyle alın. Bir eşyayı taşırken, onu gövdenize yakın tutun. Taşınacak eşya vücudunuza ne kadar yakın olursa, omurganıza binen yük o kadar azalacaktır. Dik pozisyonda oturmaya çalışın Sandalye veya koltukta otururken dik bir pozisyonda oturmaya gayret edin. Otururken zaman zaman pozisyon değiştirmeniz de iyi olur. Mümkünse saatte bir mola verin ve 5 dakika dolaşın. Yavaş yavaş, kontrollü olarak oturma pozisyonuna geçin. Her gün ez az 15 dakika yürümeye çalışın. Düz yolda sıcak havada yürümek de bel sağlığı için yararlı olacaktır. Ani hareketlerden sakının Özellikle yataktan veya koltuktan kalkarken ani hareket yapmayın. Sandalyeden kalkarken bir ayağınız diğerinin önünde olmalı, bacak kaslarınız ve kollarınızın yardımıyla kendinizi yukarıya doğru iterken sırtınız dik pozisyonda bulunmalı. Yüksek iskemlelerde veya benzeri yüksek yerlerde oturmak bele binen yükü arttırır, bundan kaçının. Uzmana başvurmadan korse kullanmayın Doktora danışmadan bel korsesi kullanılmaması gerekiyor. Çelik korselerin uzun vadede bel ve karın adalelerini zayıf bırakacağını unutmayın. Kesin teşhis konulup bel ağrısının nedeni anlaşılmadan bel çektirilmemelidir. Temizlik araçlarında seçici olun Ütü yaparken tek ayağınızın altına 15–20 santimetre yükseklikte bir cisim koyarak hafifçe yükseltin, belinizin rahatladığını göreceksiniz. Elektrikli süpürgeyle veya paspasla yerleri temizlerken öne doğru eğilmeyin ve belinizi dik bir pozisyonda tutmaya gayret edin. Bu nedenle uzun saplı süpürge kullanmak daha yararlı olacaktır. Bahçede çalışırken de uzun saplı aletleri tercih edin. Bel fıtığı hastası iseniz mümkün olduğunca bu işleri yapmayın.

26 Nisan 2013 Cuma

Sağlık Ve Güzelliğe Gölge Düşüren Yanlışlar

Günümüzde güzel bir görünüme kavuşmak adına pek çok insan botoksla gençleşme, liposuctionla yağ aldırma, meme büyütme, burun estetiği gibi işlemler için estetik cerrahlara başvuruyor. Ancak estetik cerrahi ile ilgili kulaktan dolma bilgiler, hastaları hayal kırıklığına uğratıp, istenmeyen sonuçlara neden olabiliyor. 1- “Estetik ameliyatlar sadece kış mevsiminde yapılır” Estetik operasyonlar her mevsim yapılabilen ameliyatlardır. Ancak yazın gerçekleştirilen operasyonların sonrasında dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta vardır. Bu da estetik ameliyat yapılan ve dikiş atılan bölgenin güneşten korunması gerekliliğidir. Bunun için yüksek koruma faktörlü güneş kremleri, şapka ve şemsiye kullanılabilir. 2- “Benler ve cilt lezyonlarına bıçak değdirilmemelidir” Halk arasında ciltteki benler ve benzeri oluşumlar için “Bıçak değerse daha kötü olur” şeklindeki söylemle, ameliyatın zararlı olduğu yönünde yanlış bir inanış vardır. Oysaki vücudun belli bölgelerinde ben sanılan oluşumlar cilt kanserinin habercisi olabilir. Bu oluşumlar bir dermatoloji uzmanına başvurulmadığı ve gerekli kontroller yapılmadığı takdirde, ölümle sonuçlanan ciddi tablolara kadar gidebilmektedir. Bu nedenle bazı benlerin mutlaka alınması gerekir. 3- “Liposuction zayıflamak için kullanılan bir yöntemdir” Liposuction, zayıflamak amacı ile değil, vücut şeklini düzeltmek için kullanılan bir yöntemdir. Örneğin bir kadın basen bölgesindeki fazlalıklardan egzersiz ve diyete rağmen kurtulamıyorsa bu yöntemden fayda görecektir. Tüm vücutta yaygın bir kilo artışı ya da obezite söz konusu ise; liposuction hastanın diyet ve egzersiz yaptıktan sonra veremediği yağları için uygulanır. 4- “Botoks yılan zehridir ve kişiye zarar verebilir” Botoks, halk arasında yanlış bilindiği gibi yılan zehri değil, bozulmuş konservelerde oluşan bakterinin oluşturduğu bir maddedir. Uygun dozlarda yapılan botoks ile cilt kırışıklıklarının tedavisinde son derece başarılı sonuçlar alınabilir. 5- “Düzenli botoks yaptırılmayan bölge ilk halinden daha kötü görünür” “Kırışıklıklarından kurtulmak için botoks yaptıran bir hastanın cildi, ilacın etkisi geçtiğinde bir kez daha bu uygulamayı yaptırmadığı takdirde eskisinden daha kötü görünür” diye bir inanış vardır. Ancak bu yargı doğru değildir. Kişi botokslu görünümüne çok alıştığı ve eski durumunu hatırlamadığı için o bölge daha kötü oldu diye düşünür. Botoks uygulanan alan, uygulama yapılmayan dönemlerde daha iyi görünebilir ama asla daha kötü bir görünüm vermez. 6- “Meme büyütme ameliyatı olan kadınlar bebeklerini emziremez” Silikon uygulanan bölge meme dokusundan bağımsız olduğundan böyle bir risk yoktur. Meme büyütme operasyonu sonrası bebek sahibi olan kişi, rahatlıkla bebeğine süt verebilir. Halk arasında yanlış bilindiği gibi meme protezlerinin yani silikonların 10 yılda bir değiştirilmesi gerekmez. Çünkü son yıllarda üretilen meme protezleri son derece güvenlidir ve patlaması mümkün değildir. 7- “Göz kapağı estetiği göze zarar verir” Göz kapağı estetiği yaşlanmanın etkilerini yok etmek ya da düşük göz kapağı sorununu ortadan kaldırmak için yapılan önemli bir operasyondur. Bu ameliyatın göze zarar vermesi söz konusu değildir. Aksine birçok hastada ileri yaşta ortaya çıkan göz kapağı kaynaklı görme zorluğunun önlenmesi açısından çok önemlidir. 8- “Estetik ameliyattan sonra burun düşebilir” Burun, yüze sabitlenmiş bir yapıdır Dolayısıyla doğru yapılmış bir burun ameliyatından sonra yıllar geçse de burun ucunda düşme olmamaktadır. Burun ameliyatları konusunda toplumdaki yanlış inanışlardan biri de burun tamponlarının hastaya acı verdiğidir. Ancak yıllar önce yapılan burun ameliyatlarındaki gibi gazlı bezden yapılan burun tamponları yerine “silikon” denilen yumuşak maddelerden yapılan ve alınırken acıtmayan tamponlar kullanılmaktadır. Bazı hastalarda ise tampon uygulamasına gerek bile kalmayabilir. 9- “Plastik cerrahlar sadece estetik ameliyat yapar” Estetik ameliyatlar, plastik cerrahların yaptığı operasyonların yalnızca yüzde 20- 30’unu kapsamaktadır. El cerrahisi, yüz yaralanmaları, doğumsal anomaliler, açık yaralar, cilt kanserleri, yanığın erken ve ileri dönem bozuklukları gibi birçok alanda ameliyatlar gerçekleştirilmektedir. 10- “Plastik cerrahlar dikiş attığında ciltte iz kalmaz” Bir yer yaralandıysa ya da kesilip dikildiyse mutlaka iz kalır. Plastik cerrahlar ameliyatlarda izi saklamak ve daha az belirgin hale getirmek için gerekli donanıma sahiptir; ancak izleri tamamen yok etmek mümkün değildir.

Ödemler Bir Çok Hastalığa İşaret Edebilir

“ Son günlerde kendimi balon gibi hissediyorum” “ Kilo almadım ama kıyafetlerim üzerime olmuyor” “ Parmaklarımın şişliğinden yüzük bile takamıyorum” Yaz aylarına günler kala sıkça yaşanan bu şikayetler vücudunuzda ödem yani şişlik olduğu anlamına geliyor. Gün içerisinde tüketilen su ve tuz miktarı vücuttaki ödemin en önemli nedenleri. Kronik hastalığınız varsa özellikle dikkat edin İnsan bedeninde damar içerisinde dolaşan sıvıların damar dışına çıkması ve doku araları ile cilt altında birikmesi sonucunda ödem durumu gelişir. Alınan su ve tuz miktarı vücutta şişme ve ödem gelişiminde çok önemlidir. Gözle görülür bir ödem yani vücutta su toplaması olduğunda 3 litre kadar fazla sıvı vücutta birikmiş demektir. Ödemin oluşumunda böbrekten su ve tuz tutulumu önem taşır. Vücutta sıvı birikimi, bölgesel ya da tüm vücudu içerecek şekilde genel olabilir, bunların nedenleri farklıdır. Ödemin bölgesel dağılımı, nedeni hakkında önemli fikirler verir. Ödemler pek çok hastalığa işaret edebilir İnsan vücudunda belli bir bölge ya da organ ile sınırlıdır. Örneğin tek bacak, tek kol, iki bacak, göz, dudak gibi, tek kol ve tek bacak ödemlerinde o bölgede lenf akımının aksaması önemlidir. Tıkayıcı bir kitle, enfeksiyon ya da damar tıkanıklığı buna yol açabilir. Her iki bacak şişmesi aşırı varisler, kalp yetersizliği, lenfatik tıkanıklık, sürekli oturma ve hareketsizliğe bağlı olabilir. Yüz, dudak ve gözde oluşan ödemlerin de en sık nedeni, alerjik reaksiyonlar ya da kanda protein düşüklüğü olabilir. Kalp ve karaciğer gibi organ yetersizliklerinde de karın zar ve akciğer zarında sıvı birikimi olur; ayrıca bazı kanserlerin yayılması sonucunda karın ve akciğer zarlarında sıvı birikimi sıkça gözlenir. Ödemin süresi yaygınlığı ve kişide ek bir rahatsızlık olup olmaması tanıda ve tedavide büyük önem taşır. 1 gram tuz 200 ml. sıvı birikmesine neden olur İnsan vücudunun büyük bir bölümünü içine alan ya da tüm vücudu kaplayan yumuşak doku şişmesine yol açan, sıvı birikimleridir. Her iki bacakta oluşan ödem uzun süre ayakta kalmaya bağlı olabilir. Bunda fazla tuz tüketimi çok önemlidir, fazladan alınan 1 gr tuz vücutta 200 ml sıvı birikmesine yol açar. Kalp yetersizliğinde de her iki ayakta şişme erken bir bulgudur. Kalp yetersizliğinde akciğerlerde de sıvı birikerek nefes darlığına yol açabilir. Sabah kalktığımızda oluşan göz çevresi şişmesinde özellikle böbrek hastalıkları ve azalmış tuz atılımı düşünülmelidir. Böbrek rahatsızlığı dışında ileri derecede karaciğer yetersizliği de bu tip ödeme neden olabilir. Özellikle protein kaybına yol açan “nefrotik sendrom”da tüm yüz ve vücutta şişme olabilir. Ayrıca tüm vücutta şişmeye yol açan en önemli nedenlerden biri de alınan besinlerdeki tuz ve kimyasal madde miktarıdır. Normalde alınması gereken tuz miktarı, yaşa ve aktiviteye göre değişir ancak daha öncede söylediğimiz gibi aşırı tuzlu besinlerin tüketilmesi ile yeterli miktarda tuz böbreklerden atılamazsa vücutta sıvı birikmeye başlar. Öncelikle ayak bileği, göz çevresi gibi yumuşak doku bölgeleri şişmeye başlar. Hazır soslar, yapay tatlandırıcılar, bazı baharatlar, alkollü içecekler, bol kafeinli içecekler vücutta ödem oluşumunu artırır. Birçok ağrı kesici ilaç ve romatizma ilacı da vücutta su ve tuz tutarak ödeme yol açar. Birçok hormon ilacı, özellikle de kortizonlu ilaçlar vücutta aşırı su ve tuz tutulumuna neden olur. Aşırı hareketsizlikte lenf dolaşımını ve toplardamar dolaşımını azaltacağı için özellikle kollarda ve bacakta şişme yapar. Hep aynı pozisyonda kalan yaşlılarda yerçekiminin etkisi ile sıvı altta kalan bölümlerde toplanır, bu yalancı bir ödem görüntüsü verebilir. Sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz ödemi azaltmak için çok önemli Başlıca tedavi ödeme neden olan durumun ortadan kaldırılmasıdır. Örneğin fazla tuz alımının engellenmesi, alkol alınmaması, hazır besin ve soslardan uzak durulması, sigara ve kafeinli içeceklerin azaltılması en önemli hususlardır. Alınan ağrı kesici ve romatizma ilaçlarının dozu ayarlanmalıdır. Eğer kişide hareket eksikliği ve aşırı durağanlık var ise mobilizasyon, lenf ve kan dolaşımını artıracağı için ödemin azalmasına yardımcı olur. Mutlaka bir doktora danışın Eğer kişide vücutta sıvı birikimine yol açan herhangi bir hastalık öncelikle bu hastalığın tespit edilmesi ve buna yönelik tedavi yapılması temel prensiptir. Kalp yetersizliği olan hastada tansiyon ve kalp atımının düzenlenmesi ve idrar söktürücü tedavi yapılması birinci derecede önemlidir. Hastanın idrarının artması ile ödem azalmaya başlar ancak bu ilaçların yan etkileri çok dikkatli olarak takip edilmelidir, fazla idrar söktürücü kullanımı aşırı tuz ve su kaybına yol açabilir, bu da halsizlik, tansiyon düşmesi ve kalp ritm bozukluğu gibi durumlara yol açabilir. Böbreklerden protein kaybı olan ya da böbrek yetersizliği gelişmiş olan hastalarda proteinin tamamlanması diyetin ayarlanması, alınan tuz miktarını azaltılması çok önemlidir. Karaciğer yetersizliğine bağlı ödemlerde de eksik proteinin tamamlanması ve idrar söktürücü tedavi uygulanması temel prensiptir. Göz çevresi, ayak bilekleri, eller ya da vücudun herhangi bir yerinde şişme ve sıvı birikimi fark edildiğinde fazla zaman yitirmeden bir doktora danışmak çok önemlidir.

Doğru Egzersiz İle Kaslarınıza Doğru Mesaj Verin

Doğru egzersiz yaparak kaslara doğru mesajı verildiğinde fizyoloji işlemeye başlar. Öncelikle kas hücreleri kendi içinde yeni mitokondriler yapar, yeterli oksijen ve besin maddelerinin ulaşabilmesi için yeni kan damarları ve yeni kas hücreleri oluşturur (yağ hücrelerini kasa da çevirebilir), sonra da kas hücreleri içindeki enzimleri (çalışmayı düzenleyen ve idame ettiren proteinler) artırır. Tüm bunların gerçekleşebilmesi; yani metabolizmanın hızlanması için tek başına egzersiz yeterli olmaz, sağlıklı beslenme ve iyi uyumak da çok önemlidir. Hangi yaşta olursanız olun Unutulmaması gereken bu mekanizmanın her yaş için geçerli olmasıdır. Yaşın ilerlemesi, menopoza girmek metabolizmanın yavaşlaması için geçerli mazeretler değildir. Yaş ilerledikçe her iki cinste de “büyüme faktörleri” adı verilen ve yağ hücrelerini sadece olmaları gereken yerlerde tutmaya, kas, eklem ve kemik dokularının bütünlüğünü idame etmeye yarayan özel proteinlerin giderek azalması, insülin hormonu artarken neredeyse diğer tüm hormonların düşüşe geçmesi doğaldır. Doğru egzersiz çok önemli Egzersiz esnasında (hatta sonrasında) büyüme faktörleri ile birlikte bazı hormonlar da yükselir, insülin düşer ve tüm dokular (beyin dahil) büyüme faktörleri ile yıkanır. Ardından, yağ dokusu azalmaya, cilt ve cilt altını gergin tutan kollajenler artmaya, zihin ise daha iyi çalışmaya başlar. Böylece, aerobik-anaerobik egzersizin dengeli yapılması “daha genç” görünmekten vücut direncini artırmaya kadar birçok faydayı da beraberinde getirir. Egzersiz, kas dokusunda “irisin” adı verilen ve yeni keşfedilmiş bir hormonun artmasına yol açar. İrisin de tüm vücudu dolaşarak beyaz yağ hücreleri (depo amaçlı ve inatçı hücrelerdir) kahverengi yağ hücrelerine (yağı depolamak yerine enerji için kullanan, adeta “yağ yakan” hücrelerdir) dönüştürmektedir. Bir egzersiz sizi terletmiyorsa… Eğer bir egzersiz kişiyi terletmiyor veya nefes alıp vermeyi hızlandırmıyorsa aerobik egzersiz yapılmıyor demektir. Egzersiz yaparken kişi yanındaki biriyle veya telefonda konuşabiliyorsa ya da başka şeyler düşünebiliyorsa aerobik egzersiz yapıyordur. Hızlı yürüyüş, hafif tempoda koşu, merdiven çıkmak, bahçe işi ile uğraşmak bu tür egzersizlerdendir. Kaslarda yanma hissetme doğru yolda olduğunuzu gösterir Yapılan egzersiz kan dolaşımının kaslara getirdiğinden daha fazla oksijen gerektiriyorsa (yani kaslar daha az oksijenle yetinmek zorunda kalıyorsa), kaslarda bir yanma ve acı hissediliyorsa bu anaerobik yani oksijensiz egzersizdir. Ağırlık kaldırmak, kürek çekmek, hızlı pedal çevirmek, kayak yapmak, barfiks, mekik ve şınav çekmek bu tür egzersize örnektir. Metabolizmayı hızlandırmak için… Spor hekimliği ve egzersiz fizyolojisi alanında yapılan son araştırmalar her gün ve saatler boyu anaerobik egzersiz yapmaktansa yeterli bir ısınmayı takiben günde 10-15 dakikalık anaerobik egzersizin daha faydalı olduğuna işaret etmektedir. Hangi egzersizi yapılıyorsa yapılsın doğru stratejilerle metabolizma hızı artırılabilmektedir. En ideal egzersiz tüm vücudunuzu kullanarak yapılan egzersizdir. Denge, nefes, koordinasyon ve vücudun farklı bölgelerindeki kasların birbirine zıt çalışmasına özen gösterilmelidir. Akış yogası her yaş için uygun bu tür bir egzersizdir. Aerobik egzersiz yaparken günde ortalama 30-40 dakika geçilmemelidir. Eğer hekim kişiye vücudunun yoğun bir anaerobik egzersiz programına dayanabileceğini söylüyorsa limitler zorlanabilir. İdeal koşullarda yapılan aerobik egzersizin hem bir detoks hem de anti-depresan etkisi olduğu unutulmamalıdır!

25 Nisan 2013 Perşembe

Ruh Halinize Göre Beslenin

Gün içerisinde yaşadığımız sıkıntı, yorgunluk, endişe ve mutsuzluk gibi değişik ruh halleri, tercih ettiğimiz yiyeceklerin çeşit ve miktarlarını da belirleyebilir. Bu durum bazen iştah kaybına neden olurken, çoğu zaman da yanlış ve kontrolsüz beslenmeye neden olmaktadır. Yorgunsanız C vitamini alın Bedenen yorgun olmak, iştahın azalmasına sebep olur. Kişiler çoğu zaman yemek yemek istemezler. Dikkat edilmediği takdirde düşen vücut direnci hastalıklara daha kolay yakalanılmasına sebep olur. Böyle dönemlerde C vitamini tüketiminin özellikle artırılması gerekir. Taze meyve ve sebzeler en ideal tercihlerdir, vitamin kaybına uğramamaları için çiğ tüketilmeleri önerilir. Suyunu sıkmak hem alınan kalori miktarının artmasına hem de alınan posanın azalmasına sebep olur. Bekletilerek içilen meyve sularında vitamin kayıpları çok fazla olur. Portakal, kivi, elma, armut, havuç, yeşil biber, maydanoz, tere, roka, tercih edilmesi gereken sebze ve meyvelerdir. İçecek olarak kuşburnu ile bitkisel çaylar önerilir. Peynir, süt ve ayran halsizliğe iyi geliyor İş ve sosyal yaşamın getirdiği halsizlik durumunda, özellikle kalsiyum ve proteinden zengin besinler tercih etmek doğru olacaktır. Süt, yoğurt, ayran, cacık ve peynir en büyük yardımcılardandır. C vitamini ihtiyacı da bu dönemde artacağı için taze meyve ve sebze tüketimi artırılmalıdır. Meyveli yoğurtlar ve sütler tercih edilebilir. Mevsim meyveleri ile hazırlanmış meyveli yoğurtlar halsizliği hafifletecektir. Mutsuzluğunuzdan tatlı ile değil kuru meyvelerle kurtulun Fosfordan zengin olan balıklar, kuru baklagiller ve bulgur bu dönemin çabuk atlatılmasına yardımcı olacaktır. Bu dönemde daha çok şeker ve şekerli besinler tercih edilir. Oysaki kompleks karbonhidrat içeren yiyecekler, kan şekerini kontrol edecektir. Tahıllı ekmeklerle hazırlanan sandviçler en ideal tercihlerdir. Yine bu dönemde tatlı ihtiyacı için kuru meyveler çok iyi birer alternatif olacaktır. Kızgınsanız demli çay ve koyu kahve içmeyin Öfke durumunda yağlı tohumlar; özellikle fındık, ceviz, badem ve fıstık tüketilmesi uygundur. Kahve, demli çay, gazlı içecekler ve kafeinli içeceklerden bu dönemde özellikle uzak durulması önerilir. Daha çok rezene, kuşburnu, ıhlamur, adaçayı gibi bitkisel çaylar veya ılık, tarçınlı süt tüketimi artırılmalıdır. Endişeleriniz su ile birlikte aksın Endişe durumunda vücutta aşırı sıvı kaybı olacağından sıvı alımı artırılmalıdır. İlk tercih, her zaman saf sudur. Daha sonrasında çorba, komposto, meyve suyu, ayran, bitki çayları ve mineralli sular içilebilir. Hayal kırıklığına karşı muz, çilek ve kivi Daha çok şeker, çikolata, pasta, kurabiye gibi besinlerin tercih edildiği bu dönemde posalı ve c vitamin içeriği yüksek yiyecekler en doğru tercih olacaktır. Sebze ve meyveler bu dönem için en iyi tercihtir. Bol yeşillikli salatalar, muz, ananas, kivi, çilek iyi birer kaynaktır.

Metabolizmanızı Hızlandırın Zamanı Yavaşlatın

“Metabolizmam yavaş bir türlü kilo veremiyorum, menopoz yaklaştı kilolar gelecek” şeklindeki yakınmaları çevremizden sıkça duyarız. Yaş ilerledikçe metabolizmanın yavaşlaması neredeyse kaçınılmaz hale gelmektedir. Ancak doğru bir egzersiz programı ile metabolizma hızını artırmak mümkün. Memorial Ataşehir Hastanesi ve Etiler Tıp Merkezi Endokrinoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Gökhan Özışık, metabolizmanın şekilde sağlıklı hızlandırılması için önerilere bulundu. Doğru egzersiz ile kaslarınıza doğru mesajı verin Doğru egzersiz yaparak kaslara doğru mesajı verildiğinde fizyoloji işlemeye başlar. Öncelikle kas hücreleri kendi içinde yeni mitokondriler yapar, yeterli oksijen ve besin maddelerinin ulaşabilmesi için yeni kan damarları ve yeni kas hücreleri oluşturur (yağ hücrelerini kasa da çevirebilir), sonra da kas hücreleri içindeki enzimleri (çalışmayı düzenleyen ve idame ettiren proteinler) artırır. Tüm bunların gerçekleşebilmesi; yani metabolizmanın hızlanması için tek başına egzersiz yeterli olmaz, sağlıklı beslenme ve iyi uyumak da çok önemlidir. Hangi yaşta olursanız olun Unutulmaması gereken bu mekanizmanın her yaş için geçerli olmasıdır. Yaşın ilerlemesi, menopoza girmek metabolizmanın yavaşlaması için geçerli mazeretler değildir. Yaş ilerledikçe her iki cinste de “büyüme faktörleri” adı verilen ve yağ hücrelerini sadece olmaları gereken yerlerde tutmaya, kas, eklem ve kemik dokularının bütünlüğünü idame etmeye yarayan özel proteinlerin giderek azalması, insülin hormonu artarken neredeyse diğer tüm hormonların düşüşe geçmesi doğaldır. Doğru egzersiz çok önemli Egzersiz esnasında (hatta sonrasında) büyüme faktörleri ile birlikte bazı hormonlar da yükselir, insülin düşer ve tüm dokular (beyin dahil) büyüme faktörleri ile yıkanır. Ardından, yağ dokusu azalmaya, cilt ve cilt altını gergin tutan kollajenler artmaya, zihin ise daha iyi çalışmaya başlar. Böylece, aerobik-anaerobik egzersizin dengeli yapılması “daha genç” görünmekten vücut direncini artırmaya kadar birçok faydayı da beraberinde getirir. Egzersiz, kas dokusunda “irisin” adı verilen ve yeni keşfedilmiş bir hormonun artmasına yol açar. İrisin de tüm vücudu dolaşarak beyaz yağ hücreleri (depo amaçlı ve inatçı hücrelerdir) kahverengi yağ hücrelerine (yağı depolamak yerine enerji için kullanan, adeta “yağ yakan” hücrelerdir) dönüştürmektedir. Bir egzersiz sizi terletmiyorsa… Eğer bir egzersiz kişiyi terletmiyor veya nefes alıp vermeyi hızlandırmıyorsa aerobik egzersiz yapılmıyor demektir. Egzersiz yaparken kişi yanındaki biriyle veya telefonda konuşabiliyorsa ya da başka şeyler düşünebiliyorsa aerobik egzersiz yapıyordur. Hızlı yürüyüş, hafif tempoda koşu, merdiven çıkmak, bahçe işi ile uğraşmak bu tür egzersizlerdendir. Kaslarda yanma hissetme doğru yolda olduğunuzu gösterir Yapılan egzersiz kan dolaşımının kaslara getirdiğinden daha fazla oksijen gerektiriyorsa (yani kaslar daha az oksijenle yetinmek zorunda kalıyorsa), kaslarda bir yanma ve acı hissediliyorsa bu anaerobik yani oksijensiz egzersizdir. Ağırlık kaldırmak, kürek çekmek, hızlı pedal çevirmek, kayak yapmak, barfiks, mekik ve şınav çekmek bu tür egzersize örnektir. Metabolizmayı hızlandırmak için… Spor hekimliği ve egzersiz fizyolojisi alanında yapılan son araştırmalar her gün ve saatler boyu anaerobik egzersiz yapmaktansa yeterli bir ısınmayı takiben günde 10-15 dakikalık anaerobik egzersizin daha faydalı olduğuna işaret etmektedir. Hangi egzersizi yapılıyorsa yapılsın doğru stratejilerle metabolizma hızı artırılabilmektedir. En ideal egzersiz tüm vücudunuzu kullanarak yapılan egzersizdir. Denge, nefes, koordinasyon ve vücudun farklı bölgelerindeki kasların birbirine zıt çalışmasına özen gösterilmelidir. Akış yogası her yaş için uygun bu tür bir egzersizdir. Aerobik egzersiz yaparken günde ortalama 30-40 dakika geçilmemelidir. Eğer hekim kişiye vücudunun yoğun bir anaerobik egzersiz programına dayanabileceğini söylüyorsa limitler zorlanabilir. İdeal koşullarda yapılan aerobik egzersizin hem bir detoks hem de anti-depresan etkisi olduğu unutulmamalıdır!

24 Nisan 2013 Çarşamba

Rejim Yapmadan Zayıflamak İçin DENEYİN!!!

Özellikle iştah kapatıcı etkisi olduğu kanıtlanan özel besinleri rejim yapmadan zayıflamak için denemenizi öneriyoruz. Karbonhidratlar: Kepek, buğday gibi tahıl ürünlerinde, sebze ve meyvelerde bulunur, içeriğindeki lifler, sindirim sistemini harekete geçirir. Özellikle kompleks karbonhidratlar insanı tok tutar. Triptofan: Vücutta serotonin oluşmasında ve hücrelere taşınmasında önemli bir görev alır. Serotonin de iştah hissini azaltır. Özellikle muz, avokado, yulaf ve peynirde bulunur. Krom: Vücuttaki insülin dengesini korur. Kan şekerinin düşmesi açlığa yol açar. Krom ihtiyacınızı karşılamak için fındık, ceviz gibi kabuklu yemişler, brokoli ve tahıl ürünleri yiyebilirsiniz. Albümin: Can sıkıntısını giderir ve iştahı kapatır. Bu protein, triptofan oluşturarak beyne taşır ve serotonin üretimini artırır. Bezelye, fıstık ve fasulyede bulunur. Fruktoz: Meyvelerden elde edilen doğal şekerdir. Kan şekeri dengesini kesinlikle etkilemez. Ayrıca yemek sonrası tatlı ihtiyacı duymanızı engeller. Çilek ve bal, fruktozun ana kaynağıdır. İyot: Tiroit hormonlarının yapımı için gereklidir. Açlık duygusunun gelişmesini engeller. Balık, iyotlu tuz ve soğan, iyot açısından oldukça zengindir.

Su İçmek Aklıma Gelmiyor Demeyin

Günümüzde insanlar susuzluk yaşadığının bile farkına varmıyor. Gün içinde içilen çay ve kahveden alınan suyun yeterli olacağını düşünülerek, suyun vücuda olan olumlu etkisi göz ardı ediliyor.Oysa ki su, bireyin en temel ihtiyacıdır. Eksikliği, önemli sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Su içmek aklıma gelmiyor demeyin! Su içmek, her insan için bir alışkanlık haline gelmelidir. Su içmek aklınıza gelmiyorsa masanızda sürekli bir şişe su bulundurun ve gün içinde yudum yudum için. Su içtikçe ağzınızın kuruyup sürekli su içme ihtiyacı yaşadığınızı göreceksiniz. Böylece farkında olmadan gün içinde 1,5-2 lt su içmiş olursunuz. Su kilo vermeye yardımcı olur! Su “0” kaloridir ve mideye dolgunluk hissi verdiğinden kilo kaybına yardımcı olur. Aynı zamanda metabolizmayı hızlandırır.Düzenli su tüketmek, az yemek yemeyi ve su içme isteğinin devam etmesini sağlar. Sabah kalkar kalkmaz, gece yatmadan içilen bir bardak su, tokluk hissi açısından önemlidir. Su içerek idrarla yağ atma düşüncesi ise yanlış bir inanıştır. Suyun zayıflatıcı etkisi yağ yakımından değil, verdiği tokluk hissinden kaynaklanmaktadır. Su vücut sağlığı için önemlidir! Sağlık için günde 2-2.5 litre su tüketmek çok önemlidir. Tükettiğimiz besinlerin sindirimi, emilimi, zararlı maddelerin vücuttan atılması, vücut ısısının hep aynı seviyede kalması, asit- baz dengesi suyun başlıca görevleri arasındadır” dedi.Su yeterince tüketilmediğinde önemli sağlık sorunlarına neden olur. Vücudumuzun en önemli yaşam kaynağı olan suyun eksikliğinde; Baş ağrısı, unutkanlık ve konsantrasyon bozukluğu: Beynin %90’ı sudan oluşmaktadır. Bu nedenle susuzluğun ilk belirtileri beyin fonksiyonlarında ortaya çıkmaktadır. Oluşan baş ağrısı ilaç kullanmaya gerek kalmadan sadece su içmekle bile tedavi edilebilir. Ciltte kuruluk: En büyük organ deridir. Susuzluk nedeniyle ciltte meydana gelen kuruluk, kırışıklıklara neden olur. Ne kadar çok su tüketilirse,yaşlanma belirtilerini o kadar geç ortaya çıkar. Kalpte yorgunluk: Alınan sıvı miktarı yeterli ise kalbin çalışma hızı normal olacak ve ritm sorunları daha az yaşanacaktır. Saç dökülmesi ve kepeklenme : Az su tüketimi saç derisi kuruması ile birlikte kepeklenmeye neden olabilir. Bu da saç derisinin tutulmasını azaltıp, saç dökülmelerine zemin hazırlayabilir. Kabızlık : Sindirim sitemi daha yavaş çalışır ve kabızlık meydana gelebilir. Kas Krampları: Su, eklem sağlığımız için çok önemlidir. Eklemlerimizdeki özellikle hareketi sağlayan kıkırdak dokusunun su oranının yüksek olması gerekir. Bu oran azaldığında eklem hastalıklarına yakalanma riski artar. Su tüketimi ile kasların elastikiyeti artacak, bu da eklem ve kemik sağlığını olumlu etkileyecektir. Su tüketimi eklem sağlığı açısından faydalı olduğundan daha iyi bir egzersiz imkanı verecektir. Vücut direnci : Gribe karşı da, vücut direnci için de susuzluğun bertaraf edilmesi çok önemlidir. Düzensiz tansiyon: Uzun vadeli susuzluk ciddi problemlere neden olur. Tansiyon, kan dolaşımı, sindirim, böbrek görevleri ciddi olarak etkilenmektedir. Böbrek problemleri görülebilir: Böbrekler aynı zamanda boşaltım sistemidir. Yani vücudu toksit maddelerden uzaklaştıran sistemdir. Bu sistemin çalışması için bol sıvı gerekir. Çünkü toksit maddeler de su ile atılır.

Neden Hastalanıyoruz

Son günlerde hava bir güneşli bir yağmurlu bir rüzgarlı… Mevsim geçişlerinde yaşanan ani ısı değişiklikleri, vücudun savunma mekanizmasını zayıflatarak; soğuk algınlığı, nezle ve grip gibi solunum yolu enfeksiyonlarına davetiye çıkarabiliyor. Mevsim geçişlerindeki ısı değişikliklerinden etkilenip hasta olmamanın yolu bilinçli olmaktan geçiyor. Vücudun savunma mekanizması şaşırıyor Mevsim geçişlerinin yaşandığı bu zamanlarda ani hava değişiklikleri grip ve soğuk algınlığının yayılmasında önemli bir faktör oluşturuyor. Sıcaklıkların bir gün yüksek bir gün düşük olması hazırlıksız yakalanan kişilerin sağlığını tehlikeye atıyor. Ani hava değişimleri insan bünyesinin adaptasyon ve savunma mekanizmasını bozduğundan hastalıklara da davetiye çıkarıyor. Neden hastalanıyoruz? Hava koşullarının değişmesi ısı düzenleme mekanizmalarını hazırlıksız yakalayarak hastalık nedeni olabilirler. Bağışıklık sistemi de bu mekanizmalarla beraber çalıştığından vücut direnci düşebilir. Yaşamın devamı için insan bedeninin 36,5-37 derece olması gerekmektedir. Özellikle mevsim geçişleri ani hava değişiklerinin yaşandığı dönemlerdir. Gece gündüz ısı farkı, nem ve basınç farkları havada dolaşan partikül miktarlarında değişimler yaratır. Dolaşan partiküllerin enfeksiyon etkeni olabilmesi partikül sayısının yükü, hastalık yapma gücü, konakçının savunmasının direncine bağlıdır. Sıcaktan bunalan klimaya sarılmasın Sokakta sıcaktan bunalarak kapalı ortamlarda klimalara yüklenmek de sağlığı tehdit eden bir diğer durumdur. Bu ısı değişiklikleri de kişiyi hasta edebilir. Bunun için klimaların sıcaklığını birden düşürmemek ve kademeli olarak azaltmak gerekir. Bu durum, vücudun ısı değişikliklerine adaptasyonunu kolaylaştırır. Klima açıkken uyumak da tavsiye edilmemektedir. Odayı serinletip gece yatmadan önce klimayı kapatmak en doğrusudur. Kendimizi nasıl koruyalım? Bol su tüketin. Sigara ve alkolden uzak durun. Düzenli ve kaliteli uyku çok önemlidir. İyi bir vitamin ve mineral desteği sağlayın, besin çeşitliliği ile beslenin. Yazın açık renkli, kışları ise koyu renkli ve hava dolaşımına izin veren giyeceklerin giyilmesi gerekir. Soğuk bölgelerde uç bölgelerin korunmasına yönelik eldiven, şapka, atkı, içlik kullanılması önemlidir. Kapalı ortamları iyi havalandırın ve temizleyin Kış geçişleri enfeksiyonlar açısından riskli dönemler olduğundan pnömokok (zatürre) ve influenza (grip) aşılarını yaptırmak ek fayda sağlar. Bağışıklık sistemi güçlendirici takviyeler alabilirsiniz. Arı poleni, B- karoten, vitamin kompleksleri, koenzim, yeşil çay, bunlar arasında sayılabilir. Enfeksiyon belirtileri varsa mutlaka bir uzmana muayene olun. Düzenli spor yaparak bağışıklık sisteminizi güçlendirin.

22 Nisan 2013 Pazartesi

Çağlanın Kanser Üzerindeki Etkisi

Cagla mayhos ve lezzetli ayrica görünümüyle istah acici olmasi yani sira tuza banarak yenildiginde ise tadina doyum olmaz. Su siralar marketlerde, pazarlarda yerini hayli belli etmesine karsin, her zamanki gibi baharin gözde beklentilerinde biri haline almistir. Yasayanlar bilir caglanin asil lezzetlisi dalindan koparip yemektir. Hem daha lezzetlidir ve hemde süper keyif. CAGLA ZAMANINI IYI DEGERLENDIRIN! Yaklaşık on yıldır kanser tedavisinde alternatif ve tamamlayıcı yöntemler üzerine çalışmalar yapan Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz yüksek dozda C ve E vitamini ile selenyum ihtiva eden çağlanın; bağışıklık sistemini güçlendirerek hem kanserden koruduğunu hem de kanser tedavisi sırasında vücuda büyük destek sağladığıni söylemektedir. Prof. Dr. Erkan Topuz özellikle malin melanom lösemi multiple myelom (kemik iliği) ve bağırsak kanseri gibi bağışıklık sisteminin zayıf düştüğü kanser türlerinde çağlanın son derece yararlı olduğunu belirtiyor. Bunun için en uygun günleri yaşıyoruz. Hergün yiyeceğiniz bir avuç çağla hem bağışıklık sisteminize güç katacak hem de birçok tehlikeli kanser türüne karşı vücudumuzda kalkan oluşturacaktır. Bildiğiniz gibi bademin sadece çağlası değil kurusu da sevilerek tüketilmekte. ANTİOKSİDAN ZENGİNİ Tatlı bademde; B ve E vitaminleri ile protein demir kalsiyum fosfor ve yüksek oranda yağ bulunmakta. Antioksidan yönünden de çok zengin. Kuru yemiş olarak tüketilmesinin yan sıra pasta tatlı ve şekerlemelerde de çok kullanılır Bademden yapılan yiyeceklerin en bilinenleri acı badem kurabiyesi ile badem ezmesidir. Ayrıca Asya ülkelerinde bazı et tavuk balık ve sebze yemeklerine de badem katılmaktadir. Bademyağı ise eczacılıkta çeşitli bileşimlerin hazırlanmasında özellikle yumuşatıcı olarak ve yaraları iyileştirmek için kullanılır. Badem strese, basagrisina ve depresyona iyi gelir. Günde 4-5 tane (daha fazla değil) yemek şekerin düşmesini sağlar. Ancak acı bademi yüksek dozda almak zehirlenmelere yol açabilir. Yağı bile şifa kaynağı Mineral katkısı yüksek olan badem yağı cildin ve saçların E vitamini ihtiyacını karşılayan çok faydalı bir yağdır. Badem sinirleri güçlendirir. - Göğüs hastalıklarını ve zihin yorgunluğunu giderir. - Uykusuzluk yorgunluk baş dönmesi gibi belirtilerin azalmasına yardımcı olur. - Böbrek idrar yolları ve üriner sistemdeki iltihapları iyileştirir. Hamilelerin sütünü artırır ve bebeklerin gelişimine yardımcı olmaktadir. - Kolestrolü düşürür kalp krizi riskini yüzde 50 azaltır. - Yumuşatıcı balgam söktürücü sakinleştirici özelliklerine sahiptir. - İçinde bulunan Omega 3 yağı kan pıhtılaşmasını ve damar sertliğini önler; tansiyonu düşürmektedir. - E vitamini bakımından zengin olduğu için antioksidan özelliği vardır ve yaşlanmayı geçiktirmektedir. - Sütle içilirse mide kuvvetlenir. - Baş ağrısı karaciğer ve böbrek ağrılarını hafifletir. * Bronşit boğaz ağrısı anjin boğaz yanması ve akciğer hastalıklarında faydalı.

Elmanın Faydaları Saymakla Bitmiyor

Elmanın yararları saymakla bitmiyor Sağlıklı beslenme denilince akla ilk gelen meyvelerden biri olan elmanın faydaları neler diye merak ediyor musunuz? 1- Halk arasında detoks diye bilinen, detoksifikasyon vücudun kendine zarar veren toksik maddeleri atması anlamına gelir. Elma bu konuda en büyük yardımcılardan biridir. Her gün yeme listesine dahil edilmelidir. 2- Elma kilo vermenize yardımcı olur. İçinde bulunan doğal metabolizma güçlendiriciler vardır. Gıdaları sindirmenize yardımcı olur. 3- Güçlü ve sağlıklı diş etleri için gerekli olan C vitamine sahiptir. Ağzınızda yüksek miktarda tükürük oluşmasını sağlar. Yani elma yemek ağzınız için sağlıklıdır. 4- Bağışıklık sisteminizi güçlendirir. Vücudun daha hızlı yenilenmesine yardımcı olur. Özellikle kırmızı elmada kuersetin denilen bir antioksidan bulunur ki; bedeninize sağlık getirir. 5- Son yapılan çalışmalar, antioksidan içeren meyvelerin göz sorunlarında önlemeye yönelik başarısını bulmuşlardır. Elma gözlerinizi korur ve kataraktın oluşumunu engellemede destek olur. 6- Hemoroidin ne kadar büyük bir sorun olduğunu çekenler bilir. Elma, dışkıyı yumuşatan liflere sahiptir. Tuvalete gitmekte zorlanıyorsanız, elma size yarar sağlar. 7- Yapılan araştırmalar, elmanın beyin fonksiyonları üzerinde önemli etkileri olduğunu gösteriyor. Beyni aktif tutmak için elma yiyin. 8- Parkinson, beyinde oluşan bir hastalıktır ve bilim adamları bu hastalığa zararlı serbest radikallerin neden olduğunu söylüyorlar. Elma beyni koruyarak serbest radikallerle savaşmakta güçlü bir yardımcıdır. 9- Elmanın en büyük yararlarından biri kanserle savaşmasıdır. Pankreas kanseriyle mücadelede %23 riski azalttığı tespit edilmiştir. Elma kabuğunda bulunan maddeler karaciğer, meme, akciğer ve kolon kanseri mücadelede önemli bir yardımcıdır. 10- Ne yazık ki, kötü beslenme sonucu oluşan kolesterol, elma ile %16 oranında düşüş sağlar. LDL kolesterolü düşürebilme özelliğine sahiptir. 11- Kalp sağlığını korumak için büyük destekçilerden biridir. Temiz arterler ve kan akışında sağlık için elma yiyin. 12- Araştırmacılar günde 2 elma yiyen kadınlarda tip2 diyabetin daha az geliştiğini buldular. Şeker hastalığından korunmanın yollarından biri elma yemekten geçiyor.

Şekerin Zararları

Şekerin suç dosyası kabarık. Kurbanları arasında karaciğerden tutun beyne kadar birçok organ var. Bilimin şimdiye kadar tespit ettiği suçları okuyunca bir daha şeker yemek istemeyeceksiniz. 1. Şeker kanser hücrelerinin en çok sevdiği şeydir. 2. Şeker bağışıklık sisteminizi zayıflatabilir. 3. Şeker vücudunuzun mineral dengesini bozabilir. 4. Şeker çocuklarda hiperaktivite, endişe, dikkat bozukluğu ve huysuzluğa sebep olabilir. 5. Şeker çocuklarda uyuşukluğa sebep olabilir. 6. Şeker çocukların okul başarısını olumsuz etkileyebilir. 7. Şeker trigliserit seviyesinde belirgin bir artışa sebep olabilir. 8. Şeker bakteri enfeksiyonlarına karşı savunma sistemini zayıflatabilir. 9. Şeker böbreklere hasar verebilir. 10. Şeker krom eksikliğine yol açabilir. 11. Şeker bakır eksikliğine yol açabilir. 12. Şeker kalsiyum ve bakır emilimini engeller. 13. Şeker meme, yumurtalık, prostat ve rektum kanserine yol açabilir. 14. Şeker kadınlarda daha büyük risk oluşturmak üzere, kolon kanserine sebep olabilir. 15. Şeker safra kesesi kanseri için risk faktörü olabilir. 16. Şeker gözleri bozabilir. 17. Şeker serotonin seviyesini yükseltir; bu da kan damarlarını daraltabilir. 18. Şeker Hipoglisemiye sebep olabilir. 19. Şeker midenin asidik olmasına yol açabilir. 20. Şeker çocuklarda adrenalin seviyesini artırabilir. 21. Şeker koroner kalp hastalığı riskini artırabilir. 22. Şeker ciltte kuruma ve saç beyazlamasına yol açarak yaşlanma sürecini hızlandırabilir. 23. Şeker alkol bağımlılığına yol açabilir. 24. Şeker diş çürüklerini artırabilir. 25. Şeker kilo alımı ve aşırı şişmanlığa katkıda bulunabilir. 26. Yüksek miktarda şeker yemek Crohn's hastalığı ve ülseratif kolit riskini artırır. 27. Şeker kireçlenmeye sebep olabilir. 28. Şeker astıma sebep olabilir. 29. Şeker mantar enfeksiyonlarına sebep olabilir. 30. Şeker safra taşı oluşmasına yol açabilir. 31. Şeker böbrek taşı oluşmasına yol açabilir. 32. Şeker iskemik kalp hastalığına yol açabilir. 33. Şeker apendisite yol açabilir. 34. Şeker Multipl Skleroz (MS) hastalığının belirtilerini şiddetlendirebilir. 35. Şeker dolaylı olarak hemoroide yol açabilir. 36. Şeker damarlarda varise yol açabilir. 37. Şeker osteoporoz oluşumuna katkıda bulunabilir. 38. Şeker salya asiditesine katkıda bulunabilir. 39. Şeker insülin sensitivitesinde düşüşe sebep olabilir. 40. Şeker glikoz toleransının düşmesine sebep olur. 41. Şeker büyüme hormonunu azaltabilir. 42. Şeker toplam kolesterolü artırabilir. 43. Şeker sistolik kan basıncını artırabilir. 44. Şeker gıda alerjilerine sebep olur. 45. Şeker diyabet oluşumuna katkıda bulunabilir. 46. Şeker hamilelikte kan zehirlenmesine yol açabilir. 47. Şeker çocuklarda egzama oluşuma katkıda bulunabilir. 48. Şeker kardiyovasküler hastalığa sebep olabilir. 49. Şeker DNA yapısını bozabilir. 50. Şeker katarakta sebep olabilir. 51. Şeker amfizeme sebep olabilir. 52. Şeker ateroskleroza sebep olabilir. 53. Şeker serbest radikal oluşumuna sebep olabilir. 54. Şeker enzimlerin işlevselliğini düşürür. 55. Şeker karaciğer hücrelerinin bölünmesine sebep olabilir; bu da karaciğerin boyutlarını büyütür. 56. Şeker karaciğerde yağ miktarını artırabilir. 57. Şeker karaciğerde patolojik değişimlere yol açabilir. 58. Şeker pankreasa zarar verebilir. 59. Şeker kabızlığa sebep olabilir. 60. Şeker miyopluğa sebep olabilir. 61. Şeker hipertansiyona sebep olabilir. 62. Şeker migren de dahil olmak üzere baş ağrılarına sebep olabilir. 63. Şeker beyin dalgalarını artırabilir; bu da beynin düşünme kabiliyetini zayıflatır. 64. Şeker depresyona sebep olabilir. 65. Şeker hormonal dengesizliğe sebep olabilir. 66. Şeker Alzheimer's hastalığı riskini artırabilir. (ALINTI)

19 Nisan 2013 Cuma

Vücut Güzelliği Bakım Önerileri

Vücut güzelliği cilt güzelliğiyle orantılıdır. Önce parmağınızı cildinizde gezdirin. Cildinizin yağlı bir tabakayla kaplı olduğunu fark edeceksiniz. Bu tabaka, sebum ve sudan oluşan cildin koruyucu tabakasıdır. İşte bu koruyucu tabakanın içerisindeki sebum yani yağ oranı cilt tipinizi belirler.Eğer sebum oranı az ise cildiniz kuru; fazla ise yağlı; normal ve dengeli ise normal ve karma cilttir. Kuru cilt oldukça incedir ve gözenekleri çok küçüktür. Görünümü mat ve serttir. Dokununca kuru ve pürtüklüdür. Cilt kendini koruma özelliğini tam olarak yerine getiremediği için iç ve dış faktörlerden kolayca etkilenip tahriş olur. Sık sık gerilir, kaşınır, karıncalanır, çatlar ve soyulur. Banyodan sonra kızarıklıklar oluşur, sabun ve kireçli Su rahatsızlık verir. Fazlasıyla nemsizdir, günlük bakım kremi kullanılmasına rağmen hala kuruluk ve gerginlik hissedilir. Yağlı cilt kalındır ve gözenekleri çıplak gözle rahatlıkla görülecek kadar genişlemiştir. Rengi donuk, görünümü yağlı ve parlaktır. Dokununca kaygandır. Sık sık sivilce ve siyah nokta oluşur. Makyaj çok çabuk bozulur hatta akar. Oldukça dayanıklıdır, en geç kırışan cilt türüdür.Karma cilt yağlı ile kuru arasındaki cilttir; ne yağlı, ne kurudur.Alın, burun ve çene ( T bölgesi ) yağlı; yanaklar normal veya kurudur. Yanak bölgesindeki cildin tipi dış etkenlere bağlı olarak değişebilir.Normal cildin gözenekleri optimal açıklıktadır. Rengi pembedir. Görünümü taze ve Sağlıklıdır. Dokununca yumuşak ve pürüzsüzdür. Bir önemli not, cildiniz hangi tipte olursa olsun, fazla güneşlenme, mevsim değişimleri ve hormonal etkenler nedeniyle nemsizlik, hassasiyet veya kuruluk gibi sorunlarla karşılaşabilirsiniz. Bu durumda yapmanız gereken, özel bakım programları uygulamaktır.Cilt bakımı için önce arındırma yani keselemenin cilt bakımı için önemi inkar edilemez. Haftada bir kez cildi ölü hücrelerden korumak için keseleme yapılmalıdır. Bedenin üst kısımlarına doğru dairesel hareketlerle yapılır. Ardından cilt mutlaka nemlendirilir. Göğüsler, boyun el ve bacaklar dış etkilere daha açıktır, her Gün bakım ister. Cildin temel esnekliğini korumak ve ileriki yaşlarda sarkma ve çizgileri azaltmak için genç yaşlarda koruyucu ve nemlendiricileri kullanmak gerekir. Cilt hem Sıcak hem soğuktan etkilenir. Nemini yitirir, hassaslaşır ve kurur. Cildi sağlıklı tutmak için yıl boyunca nemlendirici kullanmak yararlıdır. Cildin gerilmesiyle kuruduğunu anında anlayabiliriz. Vücudun en büyük düşmanı selülitlerdir. Genç yaşlı, şişman zayıf fark etmez. Her kadında oluşur. Selülit, kısaca, derideki yapının bozulup, yağ dokularının Su, Tuz ve metabolizma atığı Maddelerle dolarak şişmesi anlamına geliyor. Bu durum, lenf ve hücrelerarası Sıvının birikmesine yol açıyor ve deriyi "portakal kabuğu" görünümüne büründürüyor. Dolaşım bozukluğu, kalıtım, yaş, cinsiyet, hormonal düzensizlik, hareketsizlik, iklim koşulları, psikolojik etkenler gibi pek çok oluşum nedeni var. Sağlıklı beslenme, spor yapma, gerekirse koruyucu kremlerle selülitle savaşılır. Selülit sağlıkla orantılıdır. Yeterli uyuyun : Uyku sırasında enerji yenilenir, zehirli maddeler vücuttan atılır, dokuların beslenmesi düzelir ve hücre metabolizması normale döner.Stresli olmayınStresliyken vücut insulin salgılar. Bu durum vücutta yağ ve şeker birikimine yol açar. Kilonuzu sabit tutun : Sık aralıklarla yüksek miktarda kilo alıp vermek deride esneklik kaybına neden olur. Bu durum deri yapısını bozar ve selülit oluşumuna zemin hazırlar. Gelişigüzel ilaç kullanmayın : Özellikle idrar söktürücü ve müshil ilaçlarını doktor tavsiyesi ile kullanın. Selülit, vücuttaki su-tuz dengesi değişikliklerine son derece duyarlıdır. İlaçların kötü kullanımı bu dengeyi bozabilir.Güneşlenirken dikkatli olun.Fazla güneşlenmek cildin yaşlanmasına ve direncinin azalmasına neden olur. Sıcak saatlerde (12-16 arası) güneşlenmeyin ve mutlaka güneşten koruyucu bir ürün kullanın.Kan dolaşımını engelleyen nedenlerden uzak durun.Kan dolaşımındaki yavaşlamalar ve düzen bozuklukları selülitin oluşmasında çok etkilidir. Bu yüzden: - Vücudunuzu çok sıkan giysiler giymeyin. - Sürekli yüksek topuk kullanmayın. - Kambur durmayın. - Kabızlık sorununuz varsa tedavi olun. İyi soluk alıp verin: Göğsünüzü iyice şişirerek burnunuzdan derin ve yavaşça soluk Alın ve yine burnunuzdan yavaşça geri verin. Dokuların bol oksijenle dolması, yanma işlemini hızlandırarak zehirli maddelerin vücuttan atılmasını kolaylaştırır, selüliti engeller. Aromaterapi yapın : Selüliti engellemeye yarayacak en etkili yağ özleri greyfurt, portakal ve Limon yağlarıdır. Çok konsantre oldukları için sadece 2 ya da 3 damla uygulayın.Haftada 1 kez, vücudun üst kısımlarına doğru ve dairesel hareketlerle yapılmalıdır. Dirsek, diz, kol, kalçaların üst kısımları gibi vücudun pürtüklü bölümlerinde ısrarcı olunması, buna karşın göğüsler, boyun gibi hassas bölümlerine uygulanmaması gerekir. Günde en az 1,5 Litre su için : Su, hem vücudu zehirli atıklardan temizler hem de selülitli dokulardaki Tuzu atarak bu dokuları temizler. Tuzu azaltın : Tuz ve sucuk, sosis gibi Tuzlu yiyecekler dokularda su tutulmasına neden olur. Proteinli gıdaları tercih edin : Protein yönünden zengin yiyecekleri sindirme sırasında vücut fazla enerji harcar. Bu da sağladıkları kaloriyi azaltır. Bol bol meyve ve yeşil sebze yiyin : Meyve ve yeşil sebzeler dokulardaki zehirli artıkların atılmasında son derece etkilidir. Patates, Pirinç gibi nişastalı yiyeceklerle yağlı yiyecekleri bir arada yemeyin.Nişasta fazla miktarda insulin salgılanmasına neden olur bu da yağların organizma içine iyice yerleşmesine yol açar....Ve tahmin edeceğiniz gibi, yemek aralarında atıştırmayın. sigara, kahve, Alkol, gazlı ve kolalı içecekler içmeyin. Çikolata, kuruyemiş, muz, yağlı, bol salçalı ve baharatlı yiyecekler yemeyin. Selülitle savaşmakta kararlıysanız mutlaka düzenli spor yapmalısınız. Haftada bir kez 2 Saat yürümek yerine, her gün 45 Dakika yürümek çok daha faydalıdır. Selülite karşı en etkili sporlar, yürüyüş, yüzme, Jimnastik gibi kan dolaşımını artıracak, bacak ve kalçalarınızı kuvvetlendirecek özellikte olanlardır. Eğer spor yapmaya hiç vaktim yok diyorsanız, işte size akşamları evinizde uygulayabileceğiniz iki egzersiz: - Yan yatın, kolunuzu başınızın altına koyun, dizlerinizi vücudunuza dik Açı yapacak şekilde bükün ve bacaklarınızla dairesel hareketler yapın. - Sırt üstü yatın, dizlerinizi bükün, karnınızı içinize çekin, bedeninizin üst kısmını kaldırarak Ayak bileklerinizi tutmaya çalışın. Spordan sonra mutlaka banyo yapın ya da duş alın : Banyoda 37°C den fazla su Sıcaklığı kullanmamaya gayret edin. Spor sonrası vaktiniz varsa, banyonuzu ılık Suyla doldurun ve ayaklarınızı uzatacak şekilde oturup kalçalarınızdan baldırlarınıza doğru soğuk duş tutun. Arındırma (keseleme) vücut bakımının önemli bir etabıdır Cilt bakımı öncelikle güneş ışınlarından korumayla başlar. Güneş ışınlarının en güçlü olduğu, sabah 10.00 ile 15.00 arasındaki saatlerde güneş ışınları ile direkt temastan kaçınınız.Geniş kenarlı bir şapka kullanınız ve güneş ışınlarını engelleyen giysiler giyiniz. Islak T-shirt-lerin ve bir çok hafif giysinin güneş ışınlarını geçirdiğini unutmayınız. UV (ultraviyole) ışınlarını süzen bir güneş gözlüğü kullanın. Mutlaka güneş ışınlarına karşı en az 15 SPF (sun protecting factor = güneş engelleme faktörü) lik koruma sağlayan cilt ürünleri kullanınız. Bu ürünleri güneşle temasınızdan 30 dakika kadar önce uygulamaya özen gösteriniz.Kış veya soğuk dönemlerde de uzun süreler güneşe çıkmak özellikle cilt kanserleri açısından risk oluşturur. Güneş ışınlarına karşı korumanızı bu dönemlerde de sürdürün . Siyah cilt rengine sahip insanların ciltlerinde sadece melanin pigmentinin daha fazla olduğunu ve o ciltlerde de Kanser olabileceğini unutmayınız.Özellikle yaz aylarında, bir an önce yanmış bir cilde sahip olmak için kullanılan, yanma hızlandırıcı ürünlerden kaçınınızYanma hızlandırıcı ürünlerin, sadece yanık bir ten sağladığını ve ciltte UV koruması yapmadığını, ciltte kırışıklıklara ve kurumaya neden olduğunu unutmayınız.

18 Nisan 2013 Perşembe

Karanfilin Faydaları

eski baharatlarından biri olan karanfil, aroması ve baharatsı kokusuyla birçok yemekte kullanılır. Güçlü tedavi özelliği vardır. Özellikle diş ağrılarını hafifletir. Eugenol içeren karanfil yağı, doğal ağrı kesici ve antibakteriyeldir. Besin değerleri; mükemmel bir manganez kaynağı olan karanfil aynı zamanda iyi bir omega - 3 yağ asidi, vitamin K, diyet lif, magnezyum ve kalsiyum kaynağıdır. Kışın yapraklarını dökmeyen karanfil ağacının pempe çiçekleri elle toplanır. Kuruduktan sonra kahverengi olur. Sert dış kabuğu olmasına karşın, çiçeğinden karanfil yağı elde edilir. Toz veya tane şeklinde baharat olarak kullanılır. Uyarıcı bir etkisi ve antiseptik, anti-bakteriyal, anti-virus, anti-fungal (mantara karşı) özellikleri vardır. Doğal bir anestetiktir (karanfil yağı) Karanfil zihni açar ve enerji verir; Bunun için sabah demlediğiniz çayın içerisine birkaç adet karanfil atmanız yeterlidir veya çayından bir çay bardağı içmek yeterlidir. Gece veya saat 5 ten sonra içilir ise uykusuzluk yapar. Antioksidan etkisi bulunur, İdrar söktür, Toksinlerin atılmasını sağlar, Serbest radikalleri temizler, hastalıklara karşı koruyucu etkisi bulunur. Özellikle hasta yakınlarına bakan kişiler için, mikroplara karşı koruyucu etkisinden dolayı bulunmaz bir nimettir! Broşları açıcı ve ferahlatıcı; Soğuk alğınlığı döneminde kullanılmalı. Sigarayı bırakır iken hem enerji verir, hem sigara içme isteğini engeller ve ciğerlerdeki nikotini atar. Karanfilin yararları; Beyin dinlendirici; Zihin yorgunluğuna karşı etkilidir, zihni rahatlatır, güçlendirir, unutkanlığı engeller. Sinirleri kuvvetlendirir. Sinirsel baş ağrılarına karşı etkilidir. Karanfilin faydaları; Sindirimi rahatlatıcı; Spazm giderici özelliği vardır. Mide ve bağırsakta gaz oluşumunu engeller. Sindirimi kolaylaştırır. Kurt düşürücü özelliği vardır. Kalp, mide, karaciğer ve gözü kuvvetlendirir, basuru giderir. Afrodizyak etkisi vardır, Solunum sistemini olumlu etkiler, sinüsleri açar, Karanfil yağı faydası, karanfil yağının faydaları; Karanfil yağının ve içerdiği temel bileşen olan öjenol sebebiyle dermatofit enfeksiyonlarına yol açan mantarlar (Trichophyton, Epidermophyton, Microsporum) üzerinde kuvvetli etkisi bulunur. Karanfilyağı romatizma ve nevralji ağrılarının hafifletilmesinde de yararlı olur. Bunun için karanfil yağı ağrılı yerlere dıştan hafif hareketlerle ovuşturularak uygulanır. Karanfil yağı diş ağrılarını keser, Karanfil koklanırsa uyku getirir, çiğnenirse ağız ve vücudun kokusunu güzelleştirir, ağız yaralarına dişeti hastalıklarına ve iltihaba iyi gelir. Soğana daldırılan birkaç diş karanfil söğüşe, çorbaya, av ve kümes etlerine, toz halinde köfteye, keklere, meyve salatasına, aşureye, zerdeye, helvaya, baharatlı ekmeğe katılır. Sağlığa faydaları; Eugenol gibi aktif madde içeren karanfil; 1-Çevre kirliliği zehirlenmelerine, 2-Sindirim sistemi kanserlerine, 3-Eklem iltihaplanmalarına karşı koruyucu etkisi vardır, 4-Diş ağrılarına iyi gelir. Eugenol özü, kanal tedavisinde, dolgularda ve diş eti hastalıklarında kullanılır. Antiseptik özelliği vardır. Mikropları öldürür, 5-Karanfil yağı, ağız gargaralarında kullanılır, 6-İltihaplanmaya karşı etkilidir, 7-Ateş düşürür, 8-Öksürük gidericidir, balgam söktürüdür, 9-Ağız kokularına karşı iyi gelir, 10-Sindirim sistemine iyi gelir. Mide gazlarını giderir, 11-Kusmaya karşı etkilidir, 12-İshale iyi gelir, 13-Karanfil emmek alkol arzusunu azaltır, Karanfil çayı yapmak için; rendelenmiş taze zencefil, 2 karanfil ve küçük bir parça tarçın çubuğunun üzerine kaynar su döküp demleyin. Karanfil Çayı Nasıl Yapılır? Karanfil Çayı Tarifleri; 8 diş karanfil 2 bardak suda, yaklaşık 20 dakika, üstü kapalı, hafif ateşte, sıvı yarıya ininceye kadar kaynatılır, süzülür. Hazımsızlık, ishal, şişkinlik ve karın ağrısı için, yemeklerden sonra bu çaydan 1 çorba kaşığı içilir. Aynı çaya bal katılırsa nefes darlığına, bronşite ve sinüzite iyi gelir. Yemekten sonra çiğnenen bir diş karanfil ağız kokusunu giderir. Çin’de bedeni kuvvetlendirmek, özellikle bayanların regl problemlerini önlemek için belli bir süre (ortalama 7-10 gün) her gün 1 rafadan yumurta (özgür tavuk yumurtası tavsiye edilir) 1 tatlı kaşığı toz karanfil ve 1 çorba kaşığı bal karıştırılarak yenir. Zihin yorgunluğu için karanfil çayı yapılışı; Zihin yorgunluğuna karşı; cezveye 1 su bardağı su konur, kaynamakta olan suyun içine 7 – 8 tane karanfil atılır, kısık ateşte 4 dakika daha kaynatılır ve ateşten alınır. Süzüldükten sonra, soğutmadan sıcak olarak yudum yudum içilir. Genelde akşam yemeklerinden sonra 20 gün kadar kür halinde uygulanması tavsiye edilir. 10 günlük bir aradan sonra tekrar uygulanabilir.

Alzheimer Hastalığının Tedavisi İçin Özel Süt

Alzheimer Hastalığının Tedavisi İçin Özel Süt ALZHEİMER DERNEĞİ BAŞKANI PROF. DR. EMRE: -''OMEGA-3, ANTİOKSİDAN VE B VİTAMİNİ GİBİ 7-8 FARKLI BESİN ÖĞESİ İÇEREN SÜT İLE YAPILAN ARAŞTIRMA, ÜMİT VERİCİ SONUÇLAR İÇERİYOR'' -''KARIŞIMIN ERKEN DÖNEMDEKİ HASTALARA BELİRLİ BİR FAYDA SAĞLADIĞI SAPTANDI'' Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Emre, Alzheimer hastaları üzerinde Omega-3, antioksidan ve B vitamini gibi 7-8 farklı besin öğesi içeren süt ile yapılan araştırmanın ümit verici sonuçlar içerdiğini belirterek, ''Karışımın erken dönemdeki hastalara belirli bir fayda sağladığı saptandı'' dedi. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Davranış Nörolojisi ve Hareket Bozuklukları Birimi Başkanlığını da yürüten Emre, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaşamsal aktivitelerde azalma ve bilişsel yeteneklerde bozulma ile kendini gösteren, ilerleyen bir hastalık olan Alzheimer'ın mevcut tedavi yöntemleriyle ancak belirtilerinin ortadan kaldırılabildiğini söyledi. Hastalığın ilerleyişini geciktirecek bir yöntem geliştirilmesinin hastalar açısından büyük önem taşıdığını ifade eden Emre, son zamanlarda bu hastalığın tedavisi konusunda yürütülen bazı çalışmalardan olumlu sonuçlar elde edildiğini kaydetti. Bir süre önce ABD'nin Şikago şehrinde düzenlenen Dünya Alzheimer Kongresinde açıklanan ''kokteyl'' tarzındaki süt ile yapılan çalışmanın bunlardan birisi olduğunu bildiren Emre, ''Omega-3, antioksidan ve B vitamini gibi 7-8 farklı besin öğesi içeren süt ile yapılan araştırma, ümit verici sonuçlar içeriyor'' diye konuştu. Emre, erken dönemdeki 212 hasta üzerinde, ''souvenaid'' diye isimlendirilen süt ile uygulanan tedavide, beyin hücreleri arasındaki bağlantının güçlendirilmesinin hedeflendiğini anlattı. ABD'deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsünden bilim adamlarının da katıldığı, Hollanda ve orta Avrupa ülkelerinde yürütülen çalışma çerçevesinde, bir grup hastaya 3 ay süreyle söz konusu içecekten, diğer gruba ise eşdeğer kalori içeren süt verildiğini anlatan Emre, şunları söyledi: ''Bu süre sonunda aktif içecek verilen hastaların diğer gruptakilere oranla daha iyi durumda olduğu, yani, karışımın erken dönemdeki hastalara belirli bir fayda sağladığı saptandı. İçeceğin hastalar üzerindeki etkisiyle ilgili kesin bir şey söylemek için henüz erken. Daha ileri çalışmaların devam ettirilmesi planlanıyor. Bunları da bekleyip görmek lazım.'' -TAU PROTEİNİNE KARŞI İLK ÇALIŞMA- Alzheimer hastalığının, ''tau'' ve ''amiloid'' denilen iki farklı proteinin beyin kabuğunda birikmesinden kaynaklandığını kaydeden Emre, bugüne kadarki çalışmalarda daha çok amiloid üzerinde durulduğunu, ilk kez tau proteininin birikmesine yönelik faz-2 çalışmasının söz konusu kongrede açıklandığını söyledi. Erken dönemdeki hastalara, ''metilen mavisi'' adı verilen maddenin saflaştırılmasıyla elde edilen ''rember''in verildiği 6 aylık çalışmanın sonuçlarının ''pozitif'' olduğunu bildiren Emre, ''Genelde bu tür küçük çaplı çalışmalara daha tedbirli yaklaşırız. Ama 6 aylık süre sonunda bu maddeyi alanların almayanlara göre daha iyi durumda olması önemli bir gelişme. Bununla ilgili de daha geniş çaplı bir araştırma başlatılacak'' diye konuştu. -AŞI YOLDA- Emre, 2000 yılından beri amiloid aşısı geliştirilmesi amacıyla bir çalışma yürütüldüğünü ancak bu çalışmanın başarısızlıkla sonuçlandığını anlattı. Bununla ilgili bir ''pasif aşı'' çalışmasının daha gündeme geldiğini kaydeden Emre, bu çalışmayla amiloide karşı dışarıda geliştirilmiş antikorların vücuda damar yoluyla enjekte edilmesinin amaçlandığını ifade etti. Emre, ''Erken ya da orta erken dönemdeki 4 bin 100 hasta üzerindeki çalışmada aşının olumlu etkileri olduğu gözlendi. Aşı 6 aylık süre sonunda olumlu sonuçlar verince, çalışmanın sürdürülmesine karar verildi'' dedi. -''YENİ BİR ALZHEİMER İLACIMIZ OLABİLİR''- Emre, Rusya'da uzun yıllar önce antihistaminik olarak kullanılan ''dimebon'' isimli maddeyle 1 yıl süreyle yapılan araştırmanın sonuçlarının da ''ümit verici'' olduğunu belirterek, ''Çalışma, 1 yıl sonunda bu ilacın verildiği hastaların, verilmeyenlere göre daha iyi durumda olduğunu ortaya koydu. İlacın etkinliği hastalığın gidişatını yavaşlatıyor. İlacı alanlarla almayanlar arasındaki 6 ay sonundaki fark, 1 yıl sonunda daha da artıyor. Bu bizim için yeni bir şey. Daha önce başka maddede görülmemişti'' diye konuştu. ABD firmasının ilacın patentini aldığını, daha büyük çaplı araştırmanın ise devam ettiğini belirten Emre, ''Bu çalışma sonunda da etkinlik saptanırsa, 1-1.5 yıllık süre sonunda yeni bir Alzheimer ilacımız olabilir. Şu andaki tedavilerin semptomların giderilmesine yönelik olduğu düşünülürse, bu çok iyi bir gelişme olur'' dedi. -YARA BANDI ŞEKLİNDE ALZHEİMER İLACI- Emre, Alzheimer hastaları için bir başka sevindirici gelişmenin de halen kapsül şeklinde alınan ''ivastigmine'' etken maddeli ilacın yara bandı (plaster) şeklinde satışa sunulması olduğunu söyledi. Söz konusu ilacın 6 aydan beri ABD'de bu formda kullanılabildiğini belirten Emre, ''Vücudun sırt, omuz gibi herhangi bir bölgesine yerleştirilen bu bant 24 saat süreyle etki sağlıyor. Emilimi yavaş ve düzenli olduğu için etkisi sürekli oluyor. Bu formda hem yan etkiler daha aza iniyor hem de ilacı ağızdan almakta zorlanan hastalar için bu sıkıntı ortadan kalkıyor'' diye konuştu. Emre, ilacın yeni formunun yıl sonuna kadar Türkiye'ye gelmesinin beklendiğini sözlerine ekledi. (KAYNAK AA)

D Vitaminin Kansere Etkisi

D vitaminin kansere etkisi Meme kanseri teşhisi koyulduğunda D vitamini eksikliği olan kadınların ölme riskinin diğerlerine göre daha fazla olduğu bildirildi. Kanadalı araştırmacılar, D vitamini eksikliği olan ve meme kanseri teşhisi konulan kadınlarda, metastaz riskinin D vitamini seviyesi normal olanlara göre yüzde 94, bu hastaların meme kanserinden ölme riskininse yüzde 73 fazla olduğunu belirtti. Bu verilerin D vitamini ve meme kanserinin gelişimi arasında bağ olduğunu gösterdiğini, ancak neden-sonuç ilişkisi olduğunu söylemenin bu aşamada mümkün olmadığını ifade eden Toronto Üniversitesinden Pamela Goodwin, araştırmanın başka klinik deneylerle de doğrulanması gerektiğini belirtti. Goodwin, meme kanserine yakalananlarda D vitamini eksikliğine bu kadar sık rastlanmasının, hastalığın gelişimi ve sonunda bu kadar olumsuz etki yaratmasının endişe verici olduğunu da söyledi. Araştırma, meme kanseri teşhisi konan ve Toronto Üniversitesine ait 3 hastanede 1989-1995?te tedavi gören ortalama 50 yaşındaki 512 kadın üzerinde yapıldı. Hastalar 2006?ya kadar izlendi. Teşhis sırasında, bu kadınların yalnızca yüzde 24?ünün vücudundaki D vitamini seviyesi yeterli düzeyde çıktı. D vitamininin normal seviyesinin 80-120 nanomol litre olduğunu belirten Goodwin, vücudunda yeterli oranda D vitamini olan hastaların yüzde 83?ünde metastaz görülmediğini veya hastalığın tekrarlamadığını, yüzde 85?inin halen hayatta olduğunu vurguladı. Goodwin, D vitamini eksikliği olan kadınlarınsa sadece yüzde 69?unda metastaz olmadığını ve yüzde 74?ünün hayatta kalmayı başardığına dikkati çekti. Araştırmada ayrıca, D vitamini eksikliği olan bazı hastaların menopoza girmeden önce meme kanserine yakalanma olasılığının daha fazla olduğu ortaya çıktı. Bu kişilerin aşırı kilolu olduğu gözlenirken, vücutlarındaki ensülin seviyesinin yüksek ve tümörün daha "saldırgan" olduğu da rapor edildi. "American Society of Clinical Oncology" dergisinde yayımlanan araştırmaya imza atan bilim adamaları, meme kanseri ve bu kanserden ölme riskini azaltmak için D vitamini desteği alınmasını önermeden önce başka klinik deneylerin yapılması gerektiğini de vurguladı. D vitamini ile başta bağırsak ve prostat olmak üzere diğer kanser türleri arasında bağ olabileceği, daha önce yapılan araştırmalarda ortaya konulmuştu.

17 Nisan 2013 Çarşamba

Tuzun Zararları

Tuzlu yiyecekleri herkes sever. Tuza bir kez bağımlılık kazandınız mı, ne tuzsuz yiyeceklerden, ne de tuz yerine konulmuş maddelerle yapılmış besinlerden zevk alabilirsiniz. Tuzlu tatlara bağımlılık çocukluk çağlarından itibaren yavaş yavaş kazanılır. Bir süre sonra da vazgeçilmez bir tutku halini alır. Tuz kullanmayı bir süre erteleyebilirseniz, bedeniniz daha az sodyumla beslenmeye uyum göstermede pek fazla güçlük çekmez. Tuz kullanımını azaltan ve besinler ile aldığı sodyum miktarını sınırlayanların tuzlu tat-lezzet isteklerinde gerileme oluşur. Yapay tuz zararlı mı? Tuz yerine geçen ürünleri kullanmak, tuzun zararlarından kurtulmanın en kolay yoludur ama tuz yerine geçen maddeler her zaman ve herkes için uygun olmayabilir. Yapay tuzların içerisindeki en önemli madde olan ‘potasyum’ bazı durumlarda ciddi problemler yaratabilir. Böbrek yetmezliği olanların, potasyum birikimine eğilimli sorunu bulunlarının ve potasyum tutucu idrar söktürücüleri kullananların bu tür tuzları kullanmadan önce doktorları ile konuşmaları gerekmektedir. Fazlası neden yasak Eğer hem daha az sodyum kullanmak hem de herhangi bir sağlık sorunu ile karşılaşmamak istiyorsanız tuz yerine seçenek olarak bitkileri ve baharatları denemelisiniz. Özellikle limon ve limon suyu, kaliteli sirkeler ve bazı kurutulmuş baharatlı bitkiler ve kırmızı biber lezzet unsurunu arttırmada, tuza olan özleminizi azaltmada size yardımcı olabilirler. Vücudunuzun sodyum dengesini sağlamakla yükümlü organı böbreklerinizdir. Sağlıklı böbrekler fazladan alınan sodyumun büyük bir kısmını kolayca atmaktadır. Tuzun fazlasını terleme ile de atarsınız. Eğer böbrekleriniz yeterince çalışmazsa fazla tuzu atmakta güçlük çekersiniz. Vücudunuzda sodyum birikir, yüzünüzde, bacaklar ve ayaklarınızda şişmeler meydana gelir. Vücutta aşırı sodyum birikmesi sonucu oluşan bu belirtilere tıp dilinde ‘ödem’ denilmektedir. Tuzun fazlası sadece ödem yapmaz. Damarlarınızda dolaşan sıvı miktarının artmasına, kan basıncınızın yükselmesine (hipertansiyon), kalp ve böbrek hastalıkları ile felç riskinizin artmasına neden olur. Özellikle toplumun yüzde 30’undan fazlasının sodyuma duyarlı kan basıncına sahip olduğunu düşünürseniz hipertansiyon eğiliminizin kanınızda fazla sodyum birikince tetiklenebileceğinden kuşkunuz olmasın! Lezzet odaklı beslenmede ısrar ederseniz ‘fazla tuzlu beslenme’ tuzağına yakalanma olasılığınız yükselecektir. Özellikle genetik mirasından hipertansiyon riski olan biriyseniz, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi sorunlarınız varsa besinlerle aldığınız tuz miktarını ölçülü tutmaya bakın. kadın güzellik moda Taze üründe daha az sodyum var Sodyum içeriği fazla olan besinler hazır ve işlenmiş olarak satılan endüstriel-fabrikasyon besinlerdir. Sebze ve balık konserveleri, peynir çeşitleri, hazır köfte, pizza ve çorbalar, hazır içecekler ve meyve suları sodyumun en önemli kaynaklarıdır. Beslenirken daha az sodyum almaya karar veriyorsanız ürün etiketlerini dikkatle okumalı, sodyumsuz, çok düşük sodyumlu, düşük sodyumlu, sodyumu azaltılmış’ veya ‘tuzsuz besin’ ibarelerinin ne anlama geldiğini hatırlamalısınız. Sodyumsuz besinler: Bir porsiyonunda 5 mg’dan az sodyum içerirler. Çok düşük sodyumlu besinler: Bir porsiyonunda 35 mg’dan daha az sodyum var. Düşük sodyumlu besinler: Bir porsiyonunda 140-150 mg’dan daha az sodyum bulunan ürünlerdir. Sodyumu azaltılmış besinler: Sodyum içeriği en az yüzde 25 oranında azaltılmış olan ürünler.

16 Nisan 2013 Salı

Dikkat Edilmesi Gereken Güzellik Hataları

Hepimiz güzelleşmek uğruna pek çok şey yapıyoruz. Kimimiz kozmetik mağazalarından çıkmazken, bazılar Sivilcelerimizi sıkmamamız gerektiğini bildiğimiz halde çoğu zaman kendimizi bunu yaparken buluruz. Bunun gibi farkında olmadan uyguladığımız onlarca güzellik hatası var. Tüm saça saç kremi uygulamak, içeriği bir hayli yoğun olan maskeleri kullanmak gibi... Bu tarz eski güzellik önerileri zaman zaman hepimizin canını yakıyor. En çok yapılan güzellik hatalarını ve telafi yöntemlerini derledik. Cosmo güzellik onarımı başlıyor! Güzellik Hatası 1 Fazla Nemlendirici Sürmek "Her şeyin fazlasının iyi olduğunu düşünüyorsanız ve fazla nemlendirici kullanıyorsanız makyajınız bittiğinde yüzünüz pırıl pırıl parlayabilir" diyor cilt uzmanı Caroline Frazer. Çözüm: Tüm yüzünüze nemlendirici süreceksiniz diye bir kural yok. Birçok insanın T bölgesi yağlıdır ve nemlendiriciye ihtiyaç duymaz. Krem sadece kuru bölgelere sürülmeli. Güzellik Hatası 2 Tüm Saça Krem Uygulamak Saçınızın tümüne saç kremi uygulamak çok daha güzel görünmenizi sağlamaz. Hatta saçınızı olduğundan cılız ve mat gösterir. Çözüm: Saçınız doğal yağı ile kendi kendine bakım yapar. Saç kremini sadece saç uçlarınıza sürün ve sadece birkaç dakika beklettikten sonra durulayın. Güzellik Hatası 4 Aceleyle Maskara Sürmek "Eminim birçok kadın acelesi olduğundan maskara sürerken özen göstermiyordur. Maskarayı sadece kirpik uçlarınıza sürerseniz daha uzun ya da hoş olmaz, tam tersi topak topak bir görüntü elde edersiniz" diyor makyaj artisti Val Garland. Çözüm: Boşta kalan elinizle göz kapağınızı yukarı doğru kaldırın, diğer elinizle maskaranızı sürün. Bunu dipten uca hareketlerle yapmaya özen gösterin. Kurumadan çok fazla hareket ettirmemeniz de önemlidir. Güzellik Hatası 5 Kuaförü Özgür Bırakmak "Sakın kuaförünüze ne isterse yapabileceğini söylemeyin" diyor ünlü kuaför Michael Douglas. "Sizin için en iyi saç stilinin ne olduğunu bildiğimizi düşünürüz ama unutmayın ki saçını en iyi tanıyan ya da kendine has stilinizi en iyi bilen yine sizsiniz. Bu yüzden kontrolü ele alın." Çözüm: Kuaförünüze fikir danışın ama ondan farklı fikirlere sahip olmaktan da korkmayın. "Müşterilerim ellerinde beğendikleri fotoğraflarla gelip fikir önerdiklerinde çok mutlu oluyorum" diyor Douglas ve ekliyor "Eğer yoğun çalışan biriyseniz pratik bir saç modeline ihtiyacınız var demektir. Kendi stilinizi oluşturun, ünlülerinkini değil!"

Kromun Faydaları ve Görevleri

Krom Minerali – Kromun Faydaları ve Görevleri: Kan şekeri ve kolesterol seviyesini kontrol eder ve dengede tutar. Böylece özellikle şeker hastaları için çok faydalıdır. Enzim ve hormonların kullanımı ile yağ ve proteinlerin sentezlenmesinde görev alır. Kemik erimesini ve yaşlanmanın etkilerini azaltır. Ayrıca, krom minerali vücuttaki yağı kasa dönüştürerek, kilo verdirmese de vücut hatlarının daha düzgün görünmesine ve kas yapmayayardımcı olur. Bu özelliği nedeniyle, özellikle zayıflamak ve iştahlarını kontrol altına almak isteyenler krom kapsülü kullanmaktadırlar. Krom Eksikliği: Dengesiz beslenme sonucu oluşan krom eksikliği, huzursuzluk, halsizlik ve yorgunluğa neden olur. Kalp ve damar sağlığını olumsuz etkileyerek damar sertliği ve şeker hastalığı riskini artırır. Krom Eksikliği olanlarda sürekli açlık hissi ve yeme isteği, tatlılara düşkünlük görülür. Krom eksikliği iştahı kontrol etmeyi engellemesinin yanı sıra vücudun yağlanmasına da neden olmaktadır. Krom Fazlalığı ve Kromun Zararları: Fazlası krom zehirlenmesine neden olacağı için bilinçli ve ölçülü tüketilmelidir. Bazı durumlarda baş dönmesi ve deri döküntüsü görülebilir. Özellikle şeker hastaları doktora danışmadan krom desteği (krom kapsülü / hapı gibi) almamalıdır. Krom Hangi Besinlerde Bulunur? Et, pirinç, yer fıstığı, üzüm suyu, peynir, buğday, süt ve süt ürünleri, yumurta, tavuk, mısır, mantar ve patatesbol miktarda krom içeren besinler arasındadır. Ayrıca, ısırgan otu, civanperçemi, meyan kökü ve yulaf da krom minerali açısından zengin bitkilerdir.

Suyun Vücuda Sağladığı 10 Fayda

Suyun Vücuda Sağladığı 10 Fayda Su, vücudun tüm sistemlerinde önemli rol oynuyor. Eklemlerden bağırsaklara, deriden böbreklere kadar her organın suya ihtiyacı var. 1- Karbonhidrat, protein ve vitamin gibi önemli besin öğelerinin vücut içerisinde gerekli bölgelere ulaşmasına yardımcı oluyor. 2- Hücrelerde ve bağırsaklarda oluşan artık maddelerin böbreklerle taşınıp, daha sonra vücut dışına atılmasına katkıda bulunuyor. 3- Eklemlerin daha kaygan olmasına olanak sağlıyor. 4- Gözlerin, ağzın ve burnun nemli olasını sağlarken derinin nemini kontrol altında tutuyor. 5- Vücut ısısını dengelerken kanı yeterli hacimde tutuyor. 6- Kullanılan ilaçların gerekli olan yerlere ulaşmasını sağladıktan sonra oluşan artık maddelerin vücuttan atılmasına yardımcı oluyor. 7- İşlevsel yararları dışında günlük yaşamımızda doygunluk hissine çok daha çabuk ulaşmamızı sağlayarak ve iştahı keserek zayıflamayı hızlandırıyor. Sağlıklı ve dengeli bir beslenme ile birlikte tüketilen su, iyi bir iştah kesici. Özellikle kilo kaybını sağlayan beslenme programlarında öğünlerden önce içilen ikişer bardak su iştahı azaltıyor. 8- Bağırsak hareketlerini hızlandırarak kabızlığı önlüyor. 9- Metabolizmanın da daha iyi çalışmasına yardımcı olarak kilo vermeyi sağlıyor. 10- Zayıflama sırasında yağların yanması ile oluşan artık ürünlerin atılmasına da katkıda bulunuyor.

15 Nisan 2013 Pazartesi

Yüz Şeklinize Göre Saç Kesimi

Kare yüz Kare yüz yapısı, yuvarlak yüz gibi dengelidir. Sertlik ön plandadır. Kare bir yüze saç kesimi yaparken eğer yüz şeklinizi değiştirmek istemiyorsanız size en uygun olanı yine kare bir kesimdir. Fakat yüzünüzdeki ifadeyi yumuşatmak, dengelemek istiyorsanız saçınıza yuvarlak modeller kestirmelisiniz. Bunu yaparken saçınıza yuvarlak bir kesimli kahkül ve şakaklarınıza inen saç tutamları yaptırabilirsiniz. Yuvarlak yüz Dengeli ve yumuşak bir yüz yapısıdır. Suratta değişiklik yapmaz. Ama yüzünüzün yuvarlaklığından şikayetçiyseniz ve bunu biraz olsun inceltmek istiyorsanız saçınızın volümünü yüksek tutacak modelleri tercih etmenizde fayda var. Böylece saçınız ön planda olup, yüzünüzün yuvarlaklığı biraz olsun arka planda kalacaktır. Yüzünüzün hatlarına göre öne doğru kesilmiş tutamlarda yüzünüzü biraz olsun inceltecek ve daha düzgün bir görünüm sağlayacaktır. Enine dikdörtgen yüz Bu yüz şeklinde yüzünüzü biraz uzatmak ve şakak kemiklerinizin ön plana çıkmasını istemiyorsanız uzun saç modelleri tercih edebilirsiniz. Ayrıca dikdörtgen şeklinde kesimler vasıtası ile yüzünüzü inceltebilir ve yüz yapınızda biraz da olsun değişiklikler yapabilirsiniz. Dikdörtgen yüz Suratta değişiklik yapan ama fazla değiştirmeyen bir yüz şeklidir. Eğer yüzünüzü biraz kısaltmak amacı ile kesim düşünüyorsanız çene kemiğini geçmeyecek şekilde kesim yaptırabilirsiniz. Şakak kemiğini örtecek şekilde kesilen saçlar ile dengeli modellere sahip olabilirsiniz. Üçgen yüz Saç şeklinde daha negatif olan bir yüz biçimidir. Kişileri enerjisi zayıflamış ve yorgun gösterir. Bu tip yüz şekillerinde negatif olan yüz biçimini saçınıza verilecek pozitif enerji ile dengelemelisiniz. Bunu enselerde saçı azaltarak, şakak kemiğindeki bölgeden saç tepesine doğru volümü artırarak yaptırabilirsiniz. Küçük kare kesimler sizler için uygundur. Ters üçgen yüz Surat yapısını tamamen değiştirebilen yüz şeklidir. Bu tip yüz şekillerinde daha modern kesimler yapmak mümkündür. Makyaj için ise en elverişli yüz biçimidir. Kişileri çok enerji dolu gösteren bu yüz şekline eğer yüz biçimini değiştirmeden daha bir güçlülük katmak istiyorsanız, saçınızın yanlarını ve enselerini kısa kestirerek, saç tepesine volüm vererek kesilen saç modellerini tercih etmelisiniz. Ama kendinize biraz dengeli ve yumuşak bir yüz ifadesi vermek istiyorsanız tam tersi enselerde daha çok volümü olan ve saçın tepesine doğru volümü azaltılmış saç modellerini tercih etmelisiniz. Baklava yüz En meşhur yüz biçimidir. Bu yüz biçiminde saçınıza uzun, kısa, düz, dalgalı, kahküllü modelleri uygulayabilirsiniz. Sadece bunları uygularken kuaförünüz ile diyalog kurarak boyunuza, kilonuza ya da yüzünüzde nerenin ön planda, nereniz arka planda kalmasına karar vererek saç modelinizi bulmalısınız.

Sağlık Deposu Sebze ve Meyveler

Meyve ve sebzeler sadece sağlıklı değil aynı zamanda lezzetlidirler. Meyve ve sebzeler sadece sağlıklı değil aynı zamanda lezzetlidirler. Gerekli vitamin ve mineralleri içerdikleri için birçok kronik hastalığa karşı korurlar. Dengeli bir beslenme düzeninin vazgeçilmez öğeleridirler. Lif, fotokimyasallar, antioksidanlar ve diğer içerikleri ile kanser, kalp hastalıkları, inme ve diyabete karşı bizleri korurlar. Elma Astım ve diyabeti azaltmada etkindir. İçerdiği lifler dişlerinizi temizlemeye yardımcıdır. Kabuğunu soymadan yemeniz tavsiye edilir. Avokado İçerdiği doymamış yağ asitleri ile kolesterolü düşürmeye yardımcıdır. Muz Potasyum bakımından zengindir, tansiyon düşürmeye yardımcıdır. Böğürtlen Koyu mor renkli böğürtlenler içerdikleri güçlü antioksidanlar ile kanser riskini düşürür. Yaban Mersini Alzheimer ve Parkinson hastalığı riskini azaltır. Kavun Beta karoten ve antioksidan bakımından zengin olan meyve katarakt riskini azaltır. Kiraz İltihap azaltır, gut ve artirit ağrılarını hafifletir. Kızılcık İdrar yolları enfeksiyonları, ülser ve böbrek taşlarından korunmaya yardımcıdır. Kuru İncir Lif yönünden zengindir, kalp krizi riskini azaltır. Üzüm Yüksek tansiyon ve kan pıhtısı riskini azaltır. Kalp krizinden ve özellikle meme, kolon ve mide kanserinden korur. Greyfurt Kanserden korur, kolesterol seviyesini düşürür. Kivi Portakaldan daha fazla C vitamini içeren kivi kemikler, kıkırdak, diş etleri ve dişleri korumak ve geliştirmek için yardımcı olabilir. Mango Yaşa bağlı makular dejenerasyondan korur. Portakal C vitamini ve folat bakımından zengin olan meyve özellikle hamile kadınlar için çok faydalıdır. Papaya Kabuğu sağlıklı bir cilt için gerekli asitleri barındırır. Sindirime de yardımcıdır. Pancar İçerdiği betain ağrı ve iltihabı azaltır. Folat ve B kompleks vitaminleri bakımından zengindir. Brokoli Anti kanser etkisi vardır. Havuç Antioksidan bileşikler ve A vitamini bakımından zengindir. Göz için faydalı olduğu gibi, kalp hastalıklarından ve kanserden de korur. Kereviz C vitamini bakımından zengindir, kolesterolü düşürmeye ve kanserden korunmaya yardımcıdır. PatlıcanVitamin ve mineral bakımından zengin olmakla beraber nasunin de içerdiği için beyin faaliyetlerini güçlendirir. Bezelye 8 vitamin, 7 mineral, lif ve protein içerir. Sağlıklı kemik gelişimine yardımcıdır. Mangırotu Özellikle yumurtalık kanserinden korur ve katarakt riskini azaltır. Zeytin Kalp krizinden korur, serbest radikallerle savaşır. Ispanak A, K vitaminleri, folat, magnezyum, manganez, demir, kalsiyum B vitaminleri ve E vitamini içerir. Artirit, kolon kanseri, kalp hastalıkları ve osteroporozdan korur. Domates Likopen kaynağıdır, prostat kanserinden korur ve kolesterolü düşürmeye yardımcıdır.

Çinkonun Önemi

Çinkonun kadınların hayatında önemli bir yeri vardır. Toksik bir metal olan çinko, verem veya kolibasili bakterisi gibi mikropları yenmek için bağışıklık sistemi hücrelerine yardımcı olduğunu tespit edilmiştir. Bağışıklık hücrelerinin, özellikle çinko gibi ağır metal rezervlerini mikropları zehirlemek için bir anti-bakteri silahı gibi seferber ettiği görüldü. Bu durum, yılda yaklaşık iki milyon insanın ölümüne yol açan verem (Mycobacterium tuberculosis) ile bazı türleri sindirim ve üriner sistemde ciddi enfeksiyona yol açan e.koli vakalarında da tespit edildi. Bağışıklık sisteminin “makrofajlar” adı verilen bazı hücrelerinin dokularda bulunan patojenlerin, ölü gözelerin ve hücresel kalıntıların yutulmasından sorumlu olduklarını ve bir temizlikçi gibi çalıştığını belirten araştırmacılar, bunların bakterilerin, mantarların ve hücresel atıkların içine girebildiklerini sonra da bunları ortadan kaldırdıklarını kaydettiler. Çinkonun kadınların hayatında önemli bir yeri vardır. Yetişkin bir kadının günde 9 mg. çinko alması gerekir. Çinko, bağışıklık sistemini güçlendirir, beyaz kan hücrelerinin artışına yardımcı olur. Bunun yanı sıra, cildin güzelleşmesine katkısı büyüktür. Tırnakların daha güçlü olmasını, saçların kuvvetlenmesini sağlar. Uçukların iyileşmesinde rol oynar, regl ağrılarını hafifletir. Peki en iyi çinko kaynağı besinler hangileridir? Çinko bakımından zengin 5 besin : 1 kase leblebi = 2.5 mg. 170 gr. istiridye = 75 mg. 85 gr. yengeç = 7 mg. 85 gr. sığır eti = 6 mg. 1 kase tavuk eti = 2.9 mg.

Cildiniz İçin Kötü 10 Besin

Düşük Kaliteli, Paketlenmiş ve İşlenmiş Gıdalar Bu tip besinlerin su oranı düşüktür, cilt için gerekli vitamin ve mineralleri içermezler. Organik Olmayan Besinler Organik olmayan besinler hormon, zirai ilaçlar, mantar ilaçları ve mumlar içerir. Organik besinler 2-3 kat daha fazla vitamin ve mineral içerir. Kaynağı Belli Olmayan Et Endüstriyel hayvancılık metotları ile hayvanlar genelde steroid, hormon ve antibiyotiklerle beslenmektedir. Bu daha hızlı büyümelerine neden olurken daha sağlıksız hale getirmektedir. Süt Ürünleri Etteki durum süt ürünleri için de geçerlidir. Birçok süt inekleri süt üretimini artırmak için benzer metotlarla beslenmektedir. Bu sütü veya yoğurdu yediğimizde aynı hormonları bizde almış oluyoruz. Kızarmış Besinler ve Hidrojene Yağlar Yağ yüksek ısıda iken oksidize olur. Oksidize yağları vücudumuza aldığımızda kalp hastalıklarına, metabolizmayı yavaşlamaya davetiye çıkarmış oluruz. Yapay Tatlandırıcılar, Renklendiriciler Aspartam gibi içerikler iltihaba ve alerjik reaksiyonlara neden olur. Aşırı Şeker Şeker bağışıklık sistemini zayıflatır ve bağışıklığınızı baskılar, kabızlığa neden olur. Şeker asidiktir bu da, daha fazla bakteri, toksin ve kötü cilt demektir. Aşırı Kafein 2-3 bardak kahve strese neden olur ve cildi yıpratır. Diüretik olduğundan da sıvı kaybına neden olur.

13 Nisan 2013 Cumartesi

Bilişsel Davranışsal Terapi Nedir?

Bilişsel davranışsal terapi, düşüncelerinizi ve tepkilerinizi etkileyerek duygularınızı değiştirmenizi sağlar. Bir arkadaşınızla tartışmanız sizi nasıl kötü hissettirebiliyorsa kendinize ne söylediğiniz de duygularınızı etkiler. Kendinize söylediğiniz farkında olmadığınız düşünceler kafanızın içinde dolanır ve depresyona ya da endişeye neden olur. BDT (bilişsel davranışsal terapi) şu konularda size yardımcı olabilir: •İnanışlarınızı, fikirlerinizi, tutumunuzu, varsayımlarınızı, zihinsel imgelemelerinizi ve kafanızı meşgul eden konuları değiştirmenize yardımcı olur. Bu, BDT’nin bilişsel, düşünsel kısmıdır. •Hayatınızdaki sorunlarla sakince yüzleşmenizi ve iyi sonuçlar almanızı sağlayacak şekilde hareket etmenize sağlar. Bu, BDT’nin davranışsal kısmıdır. Bilişsel davranışsal terapi oldukça etkili bir yöntemdir. İlaç kullanmanıza gerek kalmadan daha iyi hissetmenizi sağlar. Ayrıca ilaç kullanımıyla birlikte de uygulanabilir. BDT şu sorunlara karşı etkili olabilir: •Aksiyete •Depresyon •Yeme bozuklukları •Obsesif kompulsif bozukluk •Panik ataklar •Fobiler •Travma sonrası stres bozukluğu •Aile, iş ve okuldaki ilişkilerde yaşanan problemler •Öz saygı eksikliği.

Pul Biber Hakkında Ne Biliyoruz???

Hepimizin evde, lokantada kullandığımız ve vazgeçemediğimiz tatlarından birisidir kırmızı pul biber. Hele ki acıyı seviyorsak, en çok tükettiğimiz ve tuz alışkanlığı gibi yemeklerin tadına bakmadan eklediğimiz bir baharattır. Peki, doğru seçim yapılmadığı takdirde kırmızı pul biberin sağlımızı nasıl etkilediğini ve hatta karaciğer kanserine yol açtığını biliyor muyuz? Kırmızıbiber bildiğiniz yeşil biberden daha çok vitamin ve mineral içerir. Tabi ki, organik koşullarda yetişmiş ve doğal yollardan mutfağımıza girmişse! Özellikle C vitamini açısından çok zengindir. İçindeki “Capsicin” maddesi iştah açıcı özelliğinin yanında mide asitleri için dezenfekte bir maddedir. Ayrıca kırmızı biberin soğuk algınlığı gibi enfeksiyonlara karşı etkili olduğu bilinmektedir. Bu özelliklerinin yanında sağlıklı koşullarda üretilmemiş ve saklanmışsa işte o zaman insan hayatı için tehlike başlıyor. Aflatoksin denilen bir madde bu tür gıdalarda sıkça bulunmaktadır. Küf ortamında oluşan bu maddenin fazla olması karaciğer kanseri riskini artırmaktadır. Aflatoksin oranı Avrupa ülkelerinde 2 mg. ile sınırlandırılmış ama Türkiye’de ki oran 5 mg. civarlarındadır. Dolayısıyla kırmızı pul biber alırken dikkatli olmalısınız. Etiketsiz, son kullanma tarihi geçmiş, rengi aşırı kırmızı ve ıslak, küflü ve kötü kokuyorsa satın almayın. Bana sorarsanız en iyisi pul biberinizi evde kendiniz yapın.

Sirke İle Doğal Ev Temizliği

* 2 bardak sirkeyi 1 litre suya karıştırdığınızda pencere camları ve mutfak yüzeyleri için harika bir temizleyici madde elde etmiş olursunuz. Camları gazete kâğıdı kullanarak temizleyin! Pırıl pırıl olacak ve hatta kolay kolay leke tutmayacaktır. * Sirkeli suda ıslattığınız sentetik bir kumaşla (banyo lifi, ya da tül vs.) halı yüzeylerini mükemmel bir şekilde temizlemiş ve parlatmış olursunuz. Halıda sürünen bebeklerinizin hassas cildini de halı şampuanlarında bulunan zararlı kimyasallardan uzak tutmuş olursunuz. Kaldı ki bebeklerinizin ağzı halıya deyse bile zararı dokunmayacaktır. * Sirke aynı zamanda leke sökücüdür. Halı, mobilya, koltuk gibi eşyalarınızda ve aynı zamanda çamaşırlarınızda leke oluşmuşsa; lekelerin üzerine sirkeli su dökün! Biraz bekleyip iyice durulayın. Lekelerin çıktığını göreceksiniz. * Sirke kötü kokuları da yok eder. Buzdolabı, fırın gibi beyaz eşyaların iç yüzeylerini sirkeli su ile temizleyip havalandırırsanız koku moku kalmayacaktır. Aynı zamanda kirleri de söküp atacaktır. * Kirli fırın ve ocaklarınızı sirkeli suyla ıslatıp bekleyin. 10–15 dakika sonra fırça yardımıyla temizleyin ve durulayın! Artık yemeklerinizle birlikte zararlı kimyasalları yememiş olacaksınız. * Çamaşır makinesinin yumuşatıcı bölümüne yarım çay bardağı sirke ilave edin. Çamaşırlarınız biraz sirke kokacaktır ama yumuşacık olacaktır. Hem de hiçbir zararlı kimyasal madde kullanmadan! * Mutfak tahtanızı asla deterjanla yıkamayın. Hem aşınacak hem de kimyasal artıklar kalacaktır. Sirke ile temizleyin! * Bulaşıklarınızda su ve deterjan lekesi mi var? Parlatıcı gözüne 1 çay bardağı sirke koyup öyle deneyin. Bakalım tabak ve bardaklarınız yıkandığında ne göreceksiniz? * Banyo fayanslarınızda leke ya da sabun izi varsa; para vererek aldığınız güçlü mistırlara gerek kalmadan “Mistır Sirke” bunların hakkından gelecektir. 2 bardak sirkeyi 5 dakika kaynatıp banyonuzu bununla ıslatıp yarım saat bekleyin. Şimdi durulayın. Bakalım leke meke kalacak mı? * Banyo terlikleriniz, ister sünger, ister, plastik ister tahta olsun sirke bunlar için ideal temizleyici ve bakteri önleyicidir. Sirkeyi kaynatıp terlikleri 5 dakika içinde bekletin. * Odanız kötü mü kokuyor. İşte çaresi! Bir kâseye sirke koyun ve odada bekletin. Birkaç gün sonra odada sigara dâhil hiçbir koku kalmayacaktır. Boşuna oda spreylerine para verip lavanta, çilek kokacak diye ciğerlerinizi zehirlemeyin. * Televizyon, telefon, bilgisayar gibi cihazlarınızı sirkeli su ile silin. Kumanda, ahize, klavye ve mause üzerindeki el lekesini sirkeli su çıkaracaktır.