Hürriyet

30 Mayıs 2013 Perşembe

Yaşlanma Psikolojisi

Yaşlılar ordusu: Avusturya’da bir kilise kayıtlarına göre, 1680 yılında doğan her 19 kişiden sadece 2’si 65 yaşına geliyorken, tam 300 yıl sonra 1980’de doğan her 19 kişiden 15’i 65 yaşına gelmektedir. Bu demektir ki “Ebedi gençlik çeşmesi” bulunamadı ama hayatta kalma süresi uzadı. Yaşlı nüfus böyle çoğalınca yaşlanma ile ilgili sorunlar da önümüze yığıldı. Konunun hastalık boyutunu bir kenara bırakıp yaşlanmanın psikolojisini ve bu sevgiye muhtaç insanlara nasıl yardım edebileceğimizi düşünelim. Yaşlanma psikolojisi: Yaşlılık psikolojisi yerine yaşlanma psikolojisi ifadesi kullanılmalıdır. Çünkü insan doğar doğmaz yaşlanmaya başlar, beyin hücreleri eskimeye başlar. İyi bir yaşlılığın temelleri de hayatın ilk yıllarında atılır. Yaşlanma, eskime, canlı-cansız bütün varlıkların kaderidir. Yaşlanan insanın saçları beyazlar, cildi kırışır ve beli bükülürken psikolojik yapısında da değişiklikler olur. Azalan psikolojik yetiler: Zeka parlaklığı azalır, yeni şeyler öğrenmek zorlaşır, hafıza zayıflar, girişim ruhu ve ataklığı geriler. Artan psikolojik yetiler: Bilgelik ve ağırbaşlılık belirginleşir, mantıklı ve doğru düşünme daha sağlıklıdır; muhakeme güçlüdür; yerinde yargılara daha kolay varılır. Bilgi birikimi ve tecrübe, olgun kişilikle birleşirse mutlu ihtiyarlar ortaya çıkar. Daha tutarlı, hoşgörülü ve sabırlı olurlar. Yaşlı-Genç farkı: Bir ordu düşününüz; eğitimsiz ama kalabalık. Diğer bir ordu düşününüz; eğitimli fakat sayısı çok az. İkinci ordu birinci orduyu her zaman mağlup eder. Büyük işler bedensel güçten ziyade, yerinde, doğru düşünme ve hedefleri geçerli hale getirme ile başarılır. Yani kılıç keskinliği değil, akıl keskinliği esastır. Demek ki yaşla kaybolan yetiler yerine, önemli kazanımlar varsa, kişi keyifli bir yaşlılık geçirebilir. “Eski”ye aşırı bağlılık ve “Yeni”den korkma: Böyle yaşlılar sürekli eski hatıralarını anlatırlar, savaş, askerlik hatıraları bitmez. Dün evine gelen misafiri unutur ama, 50 yıl önceyi bütün ayrıntılarıyla anlatır. Aile artık bunları ezberlemiştir. Böyle yaşlılar eski alışkanlıklarını değiştirmekten çok rahatsız olurlar. Evin odası, duvarda tablo, radyonun yeri değişse huzursuz ve hırçın olurlar. Hatta sigara izmaritlerini biriktirmeye varan “biriktirme hastalığına” tutulabilirler. Yeni şeylere karşı tepki bazen “fobi” derecesine çıkar, yeni ayakkabı, yeni elbise bile istemezler. Yeni ne varsa çirkindir, kötüdür. Egoizmin belirginleşmesi: Bazı yaşlılar sürekli gençleri eleştirirler, kendi gençliklerini överler. “Küçüğün büyüğe saygısı yok, kimse haddini bilmiyor” diye tenkit ederler. Hatta haklarının yendiğini, aslında memleketin onlardan çok hizmet beklediğini, memleketi kendilerinden mahrum bırakmanın çok büyük hata olduğunu tekrarlayıp dururlar. Treni kaçırma duygusu: Seksüel fantazilere kapılıp, kırk yıllık eşini terk edip, torunu yaşındakilerle evlenen yaşlılar vardır. Gençliğini ve zevklerini kaybetme duygusu yaşlı insanı çok etkiler. Sağlığa aşırı düşkünlük: Yaşama ateşi beklenenin tersine yaşlandıkça daha çok artmaktadır. Bir çok gencin farkına varmadığı bir şey, yaşlıların hayatı daha çok sevdiğidir. Bu nedenle yaşlı bir insan sağlığının ihmal edildiği, kendisine iyi bakılmadığı duygusunu taşır. Artan tutkular: “Hırs-ı piri” sözü bazı yaşlıları çok güzel tarif eder. Annesinin memesini bırakamayan bebek gibi bazı yaşlılarda mal-mülk ve şöhret tutkusu çok alevlenir. Kişilik özelliklerinin aşırılaşması: Cami yıkılsa da mihrabı kaldığı gibi, ne kadar yaşlansalar da bazı yaşlılar daha çok cimrileşir, daha çok kavgacı-geçimsiz olurlar. Dayanılmaz ihtiyarlığın temeli, çocukluk dönemlerinde atılmaktadır. Yalnızlık duygusu: Yaşlı bir insanın en önemli psikososyal sorunudur. Yaşlı bir insan çok lüks bir huzurevine veya hastaneye bırakıldığında eğer yalnızlık duygusuna kapılmış ise ani bir çöküş ve ölüm yaşayabilir. Çocuklarını ve torunlarını göremeyen anne ve babanın duyguları hayat yükünü zor taşır. Ölüm korkusu: İnsanların evrensel korkusu, ama kaçınamadığı bir gerçektir “ölüm”. Yaşlılarda saçın ağarması ile beraber ruhun ağarması da vardır. Ölüm ruhu ağartan en önemli sebeptir. Ölüme yaklaşmanın bilincinde olan bir ihtiyarı rahatlatan, ancak ve ancak “iyi bir hayat felsefesi”dir. Ölümü terhis teskeresi gören, Allah’a kavuşmak, sevdiğine kavuşmak “Şeb-i Arus” gören ihtiyar ne mutludur. Yoksa her sabah uyandığında idam sehpasına bir adım daha yaklaşan insan duygusu kadar bireye acı veren bir duygu olamazdı. Çaresizlik duygusu: Eski fizik gücünde olmayan, bazı rahatsızlıkların etkisi ile rahat olmayan, zevk ve keyif verici bazı yaşantılarını kaybeden, verimli ve üretken bir işten mahrum olan, her an ölüme yaklaştığının farkında olan bir yaşlı, kendisini çok aciz, zayıf hisseder. Bu duygular içindeki insana en önemli yardım, aile ve çevrenin desteği ve iyi bir hayat felsefesidir. Prof.Dr.Nevzat Tarhan

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Hamilelik Döneminde Kilo Alma

1. Kadınların hamilelik döneminde kilo almasını sağlayan değişiklikler hakkında bilgi verir misiniz? Gebenin ilk kontrolünde biz kilosuna, tansiyonuna, boyuna, bakarız. Genel muayenesi, kan ve idrar tahlilleri yapılır. İdrarda şeker ve protein araştırılır. Böylelikle şeker hastalığı ve böbrek hastalığı ile ilgili sorunlar belirlenir. Tavsiye edilen hamilelik süresince 12 kilo alınmasıdır. 24 hafta süresince ayda bir kilo son 16 haftada ise ayda 1.5 kilo alınması uygundur. Hamilelik döneminde kadının vücudunda birçok değişiklikler olur. Bu kilo artışına yol açan nedenleri şöyle sıralayabiliriz. 3500 gram fetusun ağırlığıdır. Göğüslerin ağırlığı 500 gram artar. Kan volumu ise 1800-2000 gram artar. Plesanta ve amniyon sıvısı 1000 gram artar. Geri kalan ağırlık ise doku aralığındaki sıvı ve yağ dokularıdır. Bunlar kilo almayı sağlar 2. Fazla kilo alınmasının olumsuz etkileri nelerdir? Anne adayına rejim öneriliyor mu? Gebenin fazla kilo olması beraberinde başka sağlık sorunlarını getirebilir. Hipertansiyon, gebelik diyabeti gelişebilir. Kilo alınması hem normal doğumu, hem de sezaryeni zorlaştırır. Değişik komplikasyonlara zemin hazırlayabilir. Fazla kilo alan gebelerde normal gebelik krampları daha fazla görülür. Eğer hastalıktan kaynaklanan bir sorun yoksa anne adayına diyet önermiyoruz. Ancak gebelik diyabeti, ya da hipertansiyon söz konusu olursa özel bir diyet öneriyoruz. Hipertansiyonda tuzu ve tuzlu gıdaları sınırlıyoruz. Gebelik diyabetinde ise şeker, tatlı yiyecekler ve karbonhidratı sınırlıyoruz. 3.Hamilelikte yeterli kilo almasına rağmen bebeği sağlıklı gelişemeyen kadınlara hangi tedavi biçimleri uygulanır? Gebenin takibi sırasında yeterli kilo almasına rağmen bebekte bir gelişme bozukluğu tespit edilirse her şeyden önce bebekte bir problem olup olmadığı anlaşılmalıdır. Bebek bir perinatolog tarafından görülmelidir. Tedavi nedene yönelik olarak yapılmalıdır. Eğer bebekte bir sorun yoksa anne adayının sistemik hastalıkları olup olmadığı araştırılmalıdır. Annenin diyabet, gebelik zehirlenmesi gibi bir hastalığı olmadığı belirlenmelidir. Bebekte gelişme geriliği varsa yaşayabilecek duruma geldiği zaman sezaryenle çıkarılmalıdır. Bu sayede bebek gelişmesini dışarıda tamamlayabilir. 4. Hamilelikte ideal beslenme biçimi nasıl olmalıdır? Biz gebelikteki ideal beslenme biçimi dengeli beslenme biçimi olarak tarif ediyoruz. Sağlıklı beslenme biçimini benimsemek gebelik döneminde daha az soruna neden olur. Gebelik döneminde bebeğin tek besin kaynağı annedir. Bu yüzden çeşitli besin gruplarından düzenli bir biçimde alınmalıdır. Gebelik döneminde protein gereksinimi artar. Anne adayları, balık, et, süt ve süt ürünleri, baklagilleri düzenli olarak yemelidir. Bebeğin kemik ve diş yapısının sağlıklı olabilmesi için gebelik döneminde normalde alınanın iki katı kadar kalsiyum alınması gerekir. Kalsiyum ihtiyacı süt, yoğurt, peynir ve yeşil yapraklı sebzelerden sağlanır. Lifli besinlerin alınması ise gebelik döneminde sık görülen kabızlığı önleyecektir. Gebeliğin ilk döneminde folik asit alınması büyük önem taşıyor. Folik asit açısından yeşil sebzeler zengindir. Bunların dışında biz gebelik döneminde bol sıvı alınmasını , tuzun az tüketilmesini, çay, kahve gibi kafein içeren içeceklerin az tüketilmesini öneriyoruz. Alkol alınmaması gerekiyor. Türkiye’de yapılan değişik araştırmalar gebe kadınların üçte ikisinde demir eksikliğinin yol açtığı anemi (kansızlık) görülüyor. Bu yüzden gebe kadınlarda demir eksikliği olup olmadığının belirlenmesi de önem taşıyor. 5. Halk arasında yerleşmiş bazı inançlar var. Örneğin, annenin süt içmesi bebeğe süt yapar, tuzlu besinlerin ayaklarını şişirir gibi. Bunların doğruluk derecesi nedir? Bunlara başka örnekler ekleyebilir misiniz? Bunlar kesinlikle yanlıştır. Süt içilmesi kalsiyum alımı için önem taşır. Ama fazla süt alınırsa kramplar artacaktır. Sütün içinde fosfor vardır. Fazla süt alınması kramplara yol açar. Gebelik döneminde bacaklarda oluşan ödemle tuzun direkt ilgisi yoktur. Ödem gebelikteki ağırlığın artışına bağlı olarak gelişir. Ya da gebelik zehirlenmesi gibi problemlerde meydana gelir. Bunların yanısıra bir de kadınlar arasında beslenme biçimiyle cinsiyet tayini yapılabileceği düşüncesi yaygın. Beslenmeyle de cinsiyet tayini arasında bir bağlantı bulunmuyor.

28 Mayıs 2013 Salı

Doğal Çatlak Bakımı

Cilt Çatlaklarına Kesin Çözüm-Vücut Çatlaklarına Bitkisel Çözüm cilt çatlakları nasıl geçer Cilt çatlakları için doğal çözümler arayanların tek bir yazıda bulabilecekleri cilt çatlakları için bitkisel çözümler kürleri hakkında sizler için yaptığımız araştırmaların sonucu olan doğal tedavi seçeneklerini sizlerle paylaşıyoruz. Bir çok kadının oldukça genç yaşlardan itibaren ortak sorunu olan cilt çatlakları sorunlarına zamanında müdahale edilmediği takdirde hem cildin oldukça kötü görünmesine yol açmakta hem de ciltte yaşlanma belirtilerini artırarak cildin daha erken yaşlanmasına kırışma ve sarkmaların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Özellikle kol, göbek, karın, yüz gibi bölgelerde ortaya çıkan cilt çatlaklarının en önemli nedeni hiç şüphesiz kuru cilt yapısına sahip olmaktır. Kuru ciltli kişilerin bir de ani kilo alıp verme, doğum ve hamilelik gibi süreçlerle derinin elastikiyet sınırlarını zorlayan bir takım olaylarla karşılaşması durumunda cildin bundan olumsuz etkilenme ihtimali ortaya çıkmaktadır. Cilt çatlakları da derinin en temel işlevlerinden birisi olan nemlenme ve elastikiyet faaliyetlerini yerine getirememesi neticesinde ortaya çıkmaktadır. Hem cildi nemlendirip beslemesi hem de cilt çatlaklarından kurtulmak günümüzde çatlak giderici kremler adı altında bir takım dermokozmetik ürünler satılmaktadır. Tabi nemlendirici kremlerin cilt çatlaklarına olan olumlu etkisinden bahsetmeyi başka bir yazımızda ele alacağız. Bu yazımızda ise cilt çatlaklarına doğal ve bitkisel çözüm yolları konusunda sizlere oldukça faydalı olacağını umduğum doğal çatlak giderici ve önleyici bitki yağı formülleri paylaşacağız. 1) Cilt çatlaklarına kayısı yağı formülü: Cilt çatlaklarına kayısı yağı ile birlikte kullanılabilecek çatlak tedavisi için kullanılan kakao yağı, jojoba yağı, zeytinyağı, badem yağı, menekşe yağı gibi doğal aromatik yağlar 30 günlük bir kür ile uygulanmalıdır. Bu süre zarfında cilt çatlakları için doğal bir kendini onarma ve tedavi süreci başlamış olacaktır. Gerekli Malzemeler, 1 yemek kaşığı kakao yağı 1 yemek kaşığı jojoba yağı 1 yemek kaşığı kayısı yağı 1 yemek kaşığı zeytinyağı 1 yemek kaşığı badem yağı 1 yemek kaşığı menekşe yağı Hazırlanışı ve Uygulaması, Tüm malzemeleri cam bir kâsede iyice karıştırın. Cilt çatlaklarının olduğu bölgeyi elinizle ovalayıp kan akışını hızlandırın. Hazırladığınız bitkisel karışımı çatlak olan bölgelere masaj yaparak sürün. 30 dakika bekleyin. Banyoda çatlak olan bölgeleri lifle ovarak temizleyin. Önemli Bilgi: Daha fazla doğal yağ karışımına ihtiyaç duyarsanız yağ türlerinden eşit miktarda kullanın. Evde Çatlak Kremi Yapılışı Özellikle zayıflama ve şişmanlık nedeniyle cilt çatlakları olanlar için aşağıdaki doğal çatlak kıremi bir hayli işe yaramaktadır. Sık ve çok kilo alıp verme, hamilelik gibi nedenlerle kadınlarda göbek ve bacak çevresinde çatlaklar oluşuyor. Pervin Bulgak bu çatlaklardan kurtulmanıza destek olacak evde hazırlayacağınız bir krem öneriyor; Malzemeler: 1 çay bardağı Portakal yağı 1 çay bardağı Kekik yağı Yarım cay bardağı badem yağı 1 tam tatlı kaşığı yasemin yağı Çeyrek Limon suyu Hazırlanışı: Bu karışımı günde bir kez kullanın. yıkamanıza gerek yok ancak Hamilelerin 1 saat sonra yıkaması doğru olur. Hamilelik ve Doğum Çatlaklarına Bitkisel Çözümler Bitkisel yağlarla hazırlayacağınız bu maske ile karın çatlakları azalıyor ve zamanla yok oluyor. Doğum sonrasında oluşan hamilelik çatlakları veya kilo alıp verme sonucunda oluşan karın çatlakları için mükemmel bir doğal maskedir. Göbek çatlakları için ne yapabilirim, Karın çatlakları nasıl giderilir, karın çatlaklarını gidermek için bitkisel çözüm var mı, göbekteki çatlakları için doğal maske tarifi, karın çatlaklarına iyi gelen bitkisel yağlar nelerdir diyorsanız karın çatlakları için doğal maske tam size göre… Malzemeler: * 1 tatlı kaşığı menekşe yağı, * 1 yemek kaşığı badem yağı,? * 1 yemek kaşığı susam yağı. * 1 yemek kaşığı ceviz yağı,? Hazırlama ve Uygulama: Yağların tamamını bir kasede iyice karıştırın. Karın çatlakları oluşan bölgenize dairesel haraketlerle masaj yaparak sürün. Doğal çatlak maskesinin daha etkili olması için cildinizi derinlemesine temizleyerek peeling yapmanız. Bunun için mutlaka haftada 1 kere kese yapmanızı tavsiye ediyoruz. Tamamen doğal bitkisel yağlarla hazırlayacağınız çatlak maskesi karın çatlakları için çok yararlıdır. Vücut çatlaklarına kesin doğal çözüm Çeşitli nedenlerden cildin elastikiyetini kaybetmesi sonucunda ciltde çatlaklar meydana gelmektedir. Bu çatlakları önlemek ve oluşan çatlakları azaltıp, zamanla gözle fark edilmeyecek hale gelmesi için, Op. Dr. Feridun Kunak ‘ın doğal çözüm önerisi. Vücut çatlakları için masaj yağı Malzemeler : • Kakao yağı • Jojoba yağı • Kayısı yağı • Fındık yağı • Badem yağı • Menekşe yağı • Gliserin Hazırlanışı: Malzemenin tamamını eşit miktarlarda karıştırın. Çatlakların oluştuğu bölgeyi çimdikleyerek ve hafifçe sıkarak kan akışını sağlayın. Hazırladığınız bitkisel yağ karışımını masaj yaparak cildinize iyice yedirin. Bir gün geçtikten sonra duşa girin ve yıkanırken yağ sürdüğünüz bölgeye masaj yaparak üsteki ölü derinin atılmasını sağlayın. 1 ay süre ile her gün düzenli olarak uyguladığınız zaman vücudunuzda bulunan çatlaklarda gözle görülür şekilde azalma olduğunu fark edeceksiniz.

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Kirpik Perması

Kirpik Perması Kirpik Permasını Kimler Yaptırabilir? Kirpikler düz ise Göz kapağı düşükse Gözler küçük ise Makyaj yapmayı sevmeyen bayanlar Kirpikler kısa ise (Perma işlemi kirpiği yukarı kaldıracağı için uzun gözükecektir) Kirpikler renksiz ve uçları belirgin değilse Kirpik Perması Ne İş Yarar? Kirpik perması ile büyüleyici gülen gözlerle bakalım Kirpik perması ile daha bakımlı gözükelim Kirpik perması ile özgüvenimizi arttıralım Kirpik Perması Nedir? Kirpik perması kirpiğe zarar vermeyen bir uygulamadır.Uzun veya kısa fark etmeden aşağıya bakan düz ince yada sert kirpikleri perma yöntemiyle kıvrık yapmak artık mümkün. Özel yapıştırıcı ve solüsyonlarla uygulanan perma işleminin göze ve kirpiğe hiçbir şekilde zararı olmayıp aksine daha kıvrık kirpikle daha yumuşak bir yüz hattına sahip olabilirsiniz... Nasıl Uygulanır? *ilk önce kirpikler temizlenir ve özel olarak imal edilmiş rulolar kirpik diplerine özel yapıştırıcısı ile yapıştırılır.Sonra bir çubuk yardımıyla kirpikler bu yapışkanlı rulonun üzerine dikkatli bir şekilde yerleştirilir üzerine ithal ilacı sürülüp kirpik analizine göre (10_20 dk arası)bekletilir.Bekleme işlemi tamamlandıktan sonra ikinci solüsyonu sürülür.Daha sonra nemli bir pamuk yardımıyla rulolar kirpikten çok kolay bir şekilde ayrılır. Bu işlem kirpiklere hiç bir zarar vermez.Tek bir kirpiğiniz dahi düşmez. İşlemin uygulama süresi 30-45 dk arasında değişmektedir.kirpik permasının kullanım süresi; Uzmanınız kirpiğinizin analizini yaptıktan sonra permayı ne kadar kullanabileceğinizi belirtir. Bu süre en az 1 ay , 2,5 aya kadar da kullanılması mümkündür. Kaynak:Doruk Güzellik

Huzursuz Bacak Sendromu

Huzursuz bacak hastalığı, 1940’lı yıllardan sonra tanımlanabilmiş bir hastalıktır. Bu hastalığa yakalananlar, istirahatta iken bacaklarını hareket ettirmek için dayanılmaz bir istek duyarlar ve bu hastalar sadece bacaklarını oynatmakla geçen tanımlanması güç olan bir rahatsızlık duyarlar. Huzursuz bacak hastalığının bulguları, gününü hareketsiz bir şekilde oturarak geçiren bir kişi için bütün gün sürebilir veya bulgular akşamın geç saatlerinde olabilir. Akşamın geç saatlerinde ortaya çıkan yakınmalar uykuya dalma güçlüğüne neden olabilir. Gebelik, üre ve cerrahi operasyonlar bu hastalığın görülmesini artırırlar. Uykunun da düşmanıdır Huzursuz bacak hastalığının toplumun %5’ini etkilediği tahmin edilmektedir. Bir çalışmada orta yaş grubu bayanlarda en sık görüldüğünü ortaya konulmuştur. Huzursuz bacak hastalığı olan hastalar, bacaklarını sakin tutmakta zorluk çekerler ve bu rahatsızlığı azaltmak veya dindirmek için bacaklarını oynatmak zorundadırlar. Bu rahatsızlık hissi belirli bir ağrıya uymadığı için, hastalar anlatmakta zorluk çekerler. Hastalar, bacak pozisyonunu sürekli değiştirmek zorunda oldukları için, genel bir sıkıntı duyarlar. Hastalığın yoğunluğu gün boyu değişebilir. Pek çok hastanın uyku vaktine kadar yakınması olmaz. Bacaklardaki huzursuzluk ve onları hareket ettirme zorunluluğu, uykuya dalmayı engeller. Farklı hastalıklarla da birlikteliği olabilir Huzursuz bacak hastalığının nedeni bilinmemektedir. Huzursuz bacak hastalığı ile birlikte olabilen bazı hastalıklar vardır. Bunların bazıları: kronik böbrek yetmezliği, şeker hastalığı, demir eksikliği, B12 vitamini eksikliği, lösemi, romatoid artrit… Lityum ve antidepresif ilaç kullanımı, bu hastalığı başlatabilir. Huzursuz bacak hastalığının tedavisinde kullanılan 3 grup ilaç vardır: Anksiyolitik (sakinleştirici) ilaçlar Parkinson hastalığı ilaçları Narkotik ilaçlar İlaç tedavisi, hastalık bulgularını genellikle önemli bir şekilde azaltır veya yok eder. İlaç tedavisi iyilik sağlanana kadar devam edilmelidir.

26 Mayıs 2013 Pazar

Daha Mutlu Bir Yaşam İçin Evinizle İlgilenin

Kendini daha iyi tanımak, ruhun derinliklerini keşfetmek ve mutsuzluk haline son vermek için ne yapmalı? Sürekli vurgulandığı gibi içsel bağlantı ya mı geçmeli? İyi bir içsel bağlantı kurmanın yolu nedir? Eğer genel bir mutsuzluk halinden, kendini ve gerçek sorunlarını keşfedememiş olmaktan şikayetçiyseniz, çözümü bir de evinizde arayın. E.V.D.E. yani Ev Vasıtasıyla Değişim Etkinliği , Vivi Benreytan ın kişisel tecrübesinden yola çıkarak geliştirdiği bir teknik. Şu anda bu tekniği bir grup çalışması olarak Küre Yaşam Merkezi nde uygulayan Benreytan, evimiz ve eşyalar aracılığıyla kendi özümüzle bağlantı kurarak içsel bir yolculuğa çıkmanın yolunu gösteriyor. E.V.D.E. uygulamasının temelinde evimizin bizi yansıttığı ve evimizde bir değişiklik yaptığımızda bu değişimin bize geri yansıyacağı inanışı var. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Vivi Benreytan, aynı fakültede yüksek lisans yaptıktan sonra ABD ye eğitim almaya gitmiş ve Boston Lesley Üniversi-tesi nde ınterdisciplinary (disiplinlerarası) mastır tezi olarak E.V.D.E. çalışmasını vermiş. Eviniz sizin sembolünüz Feng Shui felsefesinden de etkilenen Benreytan, Gestalt ve Dışavurumcu Sanat Terapisi eğitimlerinden kazandığı uzmanlıkla E.V.D.E. yi geliştirmiş. Bu çalışmada katılımcılara yaratıcı süreçleriyle temasa geçmeleri ve içsel bilgeliklerini ortaya koymaları için destek veriyor. Benreytan, çalışmanın amacını şöyle açıklıyor: "İnceledikçe evin, nasıl kendimizin sembolü olduğunu gördüm. Bazen içsel bağlantımızı kurmak hiç kolay olmuyor. Ben insanların evlerindeki bir obje yoluyla o bağlantıyı kurmaları, bir içsel yolculuğa çıkmaları için yol gösteriyorum. Benim teorimde şöyle bir şey var; bütünlük, Su yüzüne çıkmayı bekleyen parçalarımızla temasa geçtiğimizde doğuyor. Yaşamla cebelleşmemiz ya da mutsuz hissetmemiz, o bağlantı koptuğu zaman oluyor. Bu yüzden, su yüzüne çıkmayı bekleyen eksiklerimize izin verdiğimiz zaman, huzurla ve mutlulukla daha kolay bağlantı kurabiliyoruz. Hayatımız daha rahat akıyor. Burada yapılan da tam olarak bir farkındalık yaratmak.' E.V.D.E. çalışmasının uygulaması da son derece ilginç. Katılımcılar birbirleriyle tanıştıktan sonra bir daire oluşturacak şekilde sandalyelere oturuyor. Eşyayla mektuplaşma Vivi Benreytan önce onları meditasyon yoluyla gevşetip, hayallerinde kendi evlerine götürüyor ve yapacakları konusunda yönlendiriyor. Herkes hayalinde evinde geziniyor ve hangi oda çekiyorsa oraya giriyor ve o odadan kendisine yakın gelen bir objeyi seçiyor. Obje seçimi yapıldıktan sonra resim malzemelerinin olduğu bölüme gidiliyor ve herkes seçtiği objesinin resmini yapıyor. Sonra bu objeyle ilgili olarak sevilen birine bir mektup yazılıyor. Ardından aynı kişiye, objenin ağzından bir mektup kaleme alınıyor. Ve yeniden daire oluşturarak, diğerlerine çizilen resim gösterilip, neden bu objenin seçildiği anlatılıyor. Bu çalışma dört ya da altı toplantı olarak uygulanıyor. Dört seansın ücreti 300 milyon lira. Her seferinde başka bir objeyle çalışılıyor. Daha sonra bütün evi yansıtan bir çalışma yapılıyor. Ardından katılımcılar çocukluk evlerine gidiyor ve oradaki objelerin resmini yapıyor. Son olarak da hayal edilen ev çiziliyor. Bu tekniği kullanarak istediğiniz her yerde evinde olma hissini yaşamak mümkün. Örneğin işyerinde rahatsız bir ortamdaysanız, oradaki bir objeden yararlanarak evdeymiş hissini yaşayabilirsiniz.

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Güne Neşeli Başlamanın Yolu

Bir dakika içerisinde ortalama 15-20 nefes alırız. 5 dakika sürekli nefes aldığımızda ise bu sayı 100 nefese çıkar. Hiç durmadan beş dakika sürekli nefes almak zor gelebilir. Bunun için 100 nefesten önce “Kundalini Nefesi” yapmak nefes almayı kolaylaştıracaktır. Hindu öğretileri “Kundalini”yi her canlıda potansiyel olarak bulunan aydınlanma enerjisi olarak tanımlarlar. Bir kez enerji harekete geçtiğinde, omurgadan yukarıya doğru çıkar ve çakra sisteminizi aktive eder. Enerjiniz artıkça neşe hissi daha yoğun hissedilecektir. Şimdi güne daha neşeli başlamamıza yardımcı olacak olan Kundalini ve 100 nefesinin nasıl yapılacağından bahsedeceğim. Önce Kundalini nefesi; Ayağa kalkıp ağzınızdan nefes alıp vermeye başlayın. Nefes alırken kollarınızı yukarı kaldırın, nefes verirken kollarınızı omuz hizasına gelinceye kadar aşağıya indirin. Ritmi tutturduktan sonra ayaklarınızı da dans eder gibi hareket ettirmeye başlayın. Bu şekilde iki ya da üç dakika nefes alıp vermeye devam edin. İsterseniz bu çalışmayı sevdiğiniz bir müzik eşliğinde de yapabilirsiniz. Kundalini nefesini bitirdikten sonra rahat edeceğiniz bir sandalye ya da koltuğa oturup ağzınızdan nefes alıp vermeye başlayın. (Diyaframı tam kapasite kullanabilmek ağızdan nefes alırız. Çünkü ağız nefesi ile bedenimize daha fazla hava girecektir.) Nefes alıp verirken dikkat etmeniz gerekenler ise şöyledir; . Nefes alış ve verişiniz arasında hiç boşluk bırakmadan birbiri ile bağlantılı nefes alıp verin. Nefes alırken diyaframınızı kullandığınızdan emin olun. (Nefes alırken karnınız dışarıya doğru kalkıyor ise diyaframınızı kullanıyorsunuz demektir. ) Nefes veriş çok rahat olmalıdır. (Ne kadar derin nefes alırsanız nefes verişiniz de o kadar rahat olur. ) Sağ elinizi bedeninizin pelvik bölümünün sol elinizi ise göğüs kemiğinizin tam ortasına dokundurun. Nefes alıp verdikçe diyaframın hareketine odaklanın. Kundalini ve 100 Neşe nefesini günde bir kez ya da daha fazla yapabilirsiniz. Bu yazının sonunda Kundalini ve 100 Neşe nefesi ritüelini yönlendirmeli olarak yapmak isteyenler için bir link ekledim. Linki tıkladığınızda kaydın başında nefesin anlatıldığı bir bölüm var. Bu bölümde kundalini nefesini yapabilir sonrasında ise yukarıda yazdıklarımı da dikkate alarak kaydın sizi yönlendirdiği şekilde nefes alıp vermeye başlayabilirsiniz. Aynı kaydın içerisinde 100 nefesten sonra bir de “Niyet Meditasyonu” yer alıyor. İsterseniz niyet meditasyonunu da deneyerek niyetinizi güçlendirebilirsiniz. SİBEL KAVUNOĞLU

24 Mayıs 2013 Cuma

Bacak İnceltme Yöntemleri

Bacak inceltme kalın bacaklı kadınların en büyük arzusudur. Kaslı ve kalın görünen bacakları eritme konusunda genel bir fikre sahiptirler. Diyet yapmak ve dengeli beslenmek. Evet doğrudur, fakat eksik bir düşüncedir. Bacak egzersizleri bu konuda tam donanımlı destek verecektir. Özellikle bisiklet çevirmek, bacakların en çok çalışmasını ve yağların çabuk yanmasını sağlayan harekettir. Bacaklar genetik, beslenme alışkanlığı ve hareketsizlikten kaynaklanan sebeplere bağlı olarak kalın olabilirler. Fakat bu hayatınız boyunca kalın ve kaslı bacaklara sahip olacaksınız anlamına gelmiyor. Öncelikle buna inanın ve aç kalarak yapılan diyetlere son verin. Çünkü hiç bir diyet bacak inceltmez, sadece vücudun belli bölgelerindeki yağ tabakalarını inceltir. Bacak en zor yağları yanan ve incelen bölgelerden biridir. Yürümek de buna çözüm getirse de, en çok faydası olan bisiklet pedalını aralıksız çevirmektir. Kalın bacaklı bayanlar mini etek giymeyi hayal ederler ve hayallerine ulaşamayacaklarını düşünerek burukluk yaşarlar. Eğer bisikletiniz yoksa, her gün tempolu bir şekilde mutlaka yürüyün. Kısa sürede mutlaka faydasını göreceksiniz. Bacaklarınızı çalıştıran egzersizler yapın. Gün içinde mutlaka merdiven kullanın. Basen ve bacaklarınızı çalıştıran hiçbir hareketten kaçınmayın. Gün içinde bol bol su tüketimi yapın. Bacaklarınızı inceltirken selülitlerin de yok olmasını sağlayacaktır. Bacaklar bay ve bayanlarda kalın olması istenmeyen bölgelerdir. Erkeklerde çok ince bacak olmasa da çok kalın bacaklar tercih edilmezler. Bacak kalınlığı vücudun yapısıyla da alakalı bir durumdur. Her kişinin genetik yapısı farklıdır ve herkesin çok ince bacaklara sahip olması gerekmemektedir. Fakat yine de çok kalın olmayan bacaklara kavuşmanın da bir sakıncası yoktur. Bunun için çok yağlı yemeklerden uzak durmak birinci kuraldır. Ekmeği bir süre hayatımızdan çıkaralım ve hafif yiyecekleri tercih edelim. Bunu takip eden en önemli kural mutlaka bacak egzersizi yapmaktır. Plates oldukça faydalı bir egzersizdir. Özellikle bacakları çalıştıran hareketleri mükemmel ölçüde inceltmeye yardımcı olacaktır. Arka ve ön bacak kaslarını harekete geçiren ve incelmesini sağlayan mükemmel bir spordur. Yürümek bunu takip eder. Direk basenlere etki ederek, orantılı bir şekilde incelmeyi sağlar. Fakat bisiklet çevirmek en etkili yöntem olarak bilinir. Özellikle evde kondüsyon bisikletiniz varsa şifalı yağlardan da destek alıp, bu süreci kısaltabilirsiniz. Bacakların incelmesi için tatlı badem yağı harika bir yardımcıdır. Bacaklarınıza sürüp streç filme sarın ve bisiklet çevirin. Oldukça etkili bir yöntem olduğu için bir çok kişi tarafından kullanılıyor ve başarılı sonuçlar elde ediliyor. Aynı zamanda bacakları inceltirken, selülitlerin de yok olmasını sağlıyor. Su içmek bu süreçteki en büyük yardımcınız olacaktır. Her daim yanınızda şişe su bulunsun ve bol bol tüketin. Bacak yağlarını yakarken yaşayabileceğiniz en büyük sıkıntı zamandır. Çünkü yağları en yavaş yakan bölge olduğu için sizi yıldırabilir. Fakat kesinlikle mücadelenize devam etmelisiniz. Günde 1 saat yapacağınız egzersizler hayat boyu güzel ve kalıcı bir şekilde hayalinize kavuşmanızı sağlayacaktır. Bacak inceltme yöntemlerini kullanarak, siz de istediğiniz incelikte bacaklara sahip olabilirsiniz. Öncelikle beslenme alışkanlıklarınızı değiştirerek, sonrasında gerekli egzersizleri uygulayarak, yıllarca bu inceliği sabitleyebilirsiniz. Önemli olan yağların yanması sürecini bekleyip sabırlı davranmak olacaktır.

Allerji Hastaları Baharda Dikkat Etmeliler

Havalar ısındı, alerjik bünyeli kişilerin yakınmaları başladı. Bu dönemde ağaç polenleri, otlar, çiçekler ve çay polenleri rüzgarın da etkisiyle sık sık yer değiştirdiği için özellikle mevsimsel alerjisi olan kişileri zor günler bekliyor. Alerji ve Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Recep Aydilek , bahar döneminde artış gösteren alerjiler hakkında bilgi verdi. Allerjik nezle günlük yaşamı nasıl etkiliyor? Alerjik nezle görülen kişilerde sabahları aksırık, burun akıntısı, burun kaşıntısı, burun deliklerinde tıkanma, geniz akıntısı, kulaklarda kaşınma görülüyor. Bununla birlikte bu kişiler sabahları çok zor ve yorgun uyanırlar, yataktan bir türlü kalkmak istemezler, hep biraz daha uyumak isterler çünkü bu kişiler geceleri burunları tıkalı olduğu için sağlıklı ve sağlam bir uyku uyuyamamışlardır. Gece boyunca zaman zaman uyanırlar, sağa sola dönerek sabahı sabah ederler. Bu tarz bir uykunun ardından da sabah uyandıklarında sırtlarında ve omuzlarında ağrılar oluşur, gündüzleri kendilerini yorgun hissederler, akşamları erken uyumak isterler hatta araba kullanırken bile uyuma ihtiyaçları doğar. Alerjik nezleli kişilerin evden dışarı çıktıklarında bazen aksırık nöbetleri azalabilir bazen ise artabilir. Bu hastalar ısı farkına karşı duyarlı oldukları için mekan değiştirdiklerinde sık sık sorun yaşayabilirler. Allerjik göz nezlesi olanlar neye dikkat etmeli? Alerjik göz nezlesi olan kişilerin gözleri sürekli kaşınır. Bu kişiler gözlerini sürekli ovuştururlar. Sanki gözlerinin içerisinde kum varmış gibi batma hissederler. Gözlerinin altında koyuluklar vardır. Bu kişilerin hem burun hem de göz şikayetleri vardır. Işıkta rahatsız olurlar, florasan ve beyaz ışık, televizyon ve otomobil ışıklarından kaçınırlar. Onların, güneş ışığına karşı koyu gözlük takmaklarını öneriyoruz. Kurdeşen allerjileri ne zaman tehlike sinyali verirler? Alerjik kurdeşen yaşayan kişilerde vücudun çeşitli yerlerinde kızarıklık görülür. Bu kızarıklıklar fasulye büyüklüğünde kabarırlar ve sürekli kaşınma hissi duyarlar. Bu kızarıklıklar 24 saat içinde kaybolur. Ancak bir süre sonra tekrar çıkarlar. Bu kaşıntılar dudak, boğaz ya da göz kapaklarında çıkmaya başlarsa ‘tehlike’li boyuta dönüşebilirler. Hastada nefes darlığı oluşturabilir, boğazda kuruluk ve boğulma hissi doğurabilirler. Allerjileri etkileyen dış faktörler nelerdir? Baharın gelmesiyle beraber aldığımız gıdalarda değişiyor. Bazı gıdalara karşı alerjik tepki gösteren kişilerde karın ağrısı, ishal, bulantı gibi şikayetler başlayabilir. Bunlar kişinin alerjik olduğu gıdayı aldıktan 1-2 saat sonra ortaya çıkar. Baharın gelmesiyle beraber gıdalar ve iklime bağlı olarak alerjik sinüzit veya migren dediğimiz yarım baş ağrıları da ortaya çıkabilir. Dikkat edilmesi gerekenler Alerjik kişiler alerjik oldukları maddelere, gıdalara, ilaçlara ve çeşitli ajanlara karşı dikkatli olmalılar Polenlerin yoğun olduğu yerlere gidilmemeli Rüzgarlı havalarda dışarı çıkılmamalı Duş alınırsa en az 2 sonra dışarı çıkılmalı Ev tozları devamlı temizlenmeli Yatak odaları elektrik süpürgesiyle sık sık temizlenmeli Çarşaf, yorgan ve yastık kılıfları sık sık değiştirilmeli Yatak odalarında fazla eşya olmamalı Alerjik kişiler evlerine ev kokuları asmamalı Bu kişiler tiner, yağlı boya, naftalin kokusu ve egzoz dumanından uzak durmalı Katkı maddesi bulunan yiyeceklerden, boyalı meyve sularından, meyveli süt ve yoğurttan, boyalı şekerlerden, sucuk ve salam gibi bekletilmiş katkı maddeli gıdalardan kaçınılmalı Alerjik kişiler yazlıklarına gitmeden önce orayı iyice temizletmeli ve en az 2 gün sonra oraya gitmeli Bol çiçekli ve yeşillikli alanlardan uzak durmalı Allerjik bünyeliler ve sigara bağımlılığı Alerjik kişiler sigara içmemeli, sigara içilen yerlere kesinlikle gitmemeliler. Evlerinde banyo, balkon ve kullanılmayan odalar dahil hiçbir yerde sigara içilmesine izin vermemeliler. Evin içinde alerjik bünyeye sahip olan çocuk ise anne ve babalar üzerlerinde sigara kokusu ile çocuğa yaklaşmamalılar. Allerjiler nasıl tedavi edilmektedir? Alerjilerin günlük yaşama olan olumsuz etkisi ‘koruyucu tedavi yöntemleri’ ile azaltılır. Bununla birlikte burun spreyleri ve anti-alerjik ilaçlar ile tedavi edilebilinir. Bunların dışında kişiye alerji testi yapılarak alerjinin türü tam olarak tespit edildikten sonra doktorun yönlendirmesi ile ‘aşı tedavisi’ne başlanabilinir. Aşı tedavisinde dikkat edilmesi gerekenler Aşı tedavisi; çocuklarda, gençlerde ve genç erişkinlerde koruyucu ve ilaç tedavisinden bir fayda sağlanamadığı durumlarda uygulanır. Ayrıca bu kişilerin gerçekten laboratuar ve deri testlerinde alerjilerinin kesin olarak tespit edilmiş olması gerekir. Bu aşılar Türkiye’ye yurt dışından getiriliyor. Aşı tedavisinde doktorun ve hastanın dikkatli olması gerekiyor. Doktor her sene hastayı aşıların faydalı olup olmadığı konusunda izlemeli. 2 yıl boyunca aşıdan bir fayda görülmez ise aşı tedavisi bırakılmalıdır. Ayrıca hasta fayda görse bile aşı en fazla 4- 5 yıl uygulanabilir. Bu süreden fazla aşı uygulamasının anlamı yoktur. Aşı çok iyi seçilmeli, rasgele aşı kesinlikle uygulanmamalıdır. Bütün bu tedavilere rağmen alerjik hastalığın kesin bir çözümü yoktur. Dikkat edilmesi gereken önemli bir noktada alerjik nezleli kişilerin tedavi edilmediği takdirde hastalıklarının astıma dönüşme oranı %25 gibi yüksek bir orandır. Allerjik rahatsızlıklar son yıllarda neden artıyor? Alerjik rahatsızlıklar gelişmiş ülkelerde daha sık görülüyor. Stres, yoğun çalışma ortamı, hava kirliliğinin artması, gıdalara eklenen katkı maddeleri alerjilerin görülme sıklığının artmasına yol açıyor. Alternatif tedavi yöntemleri alerjilerin tedavisinde etkili oluyor mu? Alerjilerin tedavisinde çeşitli alternatif tedavi yöntemleri kullanılmıştır. Bunlar bitkisel tedaviler, astım mağaraları, çeşitli otlarla yapılan masajlar ve çaylar, akupunktur, bio- enerji yöntemleri olarak sıralanabilir. Bu yöntemler de alerjilerin tedavisinde uygulanıyor ancak bunların yeteri kadar etkinliğinin olmadığı bilimsel olarak biliniyor.

23 Mayıs 2013 Perşembe

Bunları Biliyor musunuz?

Adaçayı ve Frenk üzümü (Bektaşi üzümü) menopoza iyi gelir. Fesleğen yapraklarının ezilmesi ile elde edilen sıvı, bel soğukluğunu iyileştirir. Kimyon çorbası karın ağrısı ve baş dönmesine iyi gelir. Kişniş tohumları kaynatılarak içilirse C vitamini eksikliğinden ileri gelen hastalıklara iyi gelir. En önemli özelliği baş dönmelerine iyi gelmesidir. Labada kaynatılıp içildiğinde kaşıntıya iyi gelir. Lahana siyatik ve ses kısıklığında etkilidir. Limon suyu sıcak içildiğinde ter söktürür. Mikrop öldürücü ve bulantı giderici etkisi de vardır. Marul suyu ergenlik sivilcelerini yok eder. Maydanoz balgam söktürür. Melek otu kökü vücudu hastalıklara karşı korur. Melek otu baş dönmesi ,karın ağrıları ve kramplara iyi gelir. Melisa bayılmalarda etkili bir ayıltıcıdır. Menekşe kökünden yapılan çay kusturucu etki yapar. Meşe çayı ile ayakları yıkamak ayak kokularını giderir. Meşe kabuğu tozu burna çekildiğinde burun kanamalarında etkilidir. Ayrıca dizanteri ve boyundaki lenf iltihaplarına karşı etkili olur. Mine çiçeği suyu ile gargara yapıldığında ağız kokusunu, giderir. Mine çiçeği lapası göğüs ve kulak ağrılarına iyi gelir. Misk otu kötü kaynatılarak içildiğinde kusma ve halsizliği önler. Muz zafiyeti önler. Muz metabolizmayı harekete geçirerek bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Verimliliği artırıcı serotonin salgılatır. Üretkenliği artırır. Nane bulantı ve baş dönmelerinde etkilidir. Migrene gelir. Nohut ruhu omurilik felçlerine, omuriliği iltihaplarına ve organ kireçlenmelerine karşı kullanılır. Patlıcan pankreas zafiyetine iyi gelir. Süt içinde kaynatılarak içilen acı marul suyu, pankreas ifrazatını çoğaltır. Peygamber çiçeğinin ağrı giderici, vücudu zehirlerden temizleyici etkisi vardır. Pırasanın içindeki uçucu yağ, kükürt içerdiği için sindirim mekanizmasını takviye eder. Salep, tarçın ağacı vücudu ısıtır. Göğsü yumuşatır. Sarımsak mikrop öldürücüdür. Bu nedenle doğal antibiyotik olarak kullanılır. Uzun ve sağlıklı yaşam için çare olarak değerlendirilir. Semizotu, soğan zihin yorgunluğuna iyi gelir. Soğan yağda pişirilip kulağa sarıldığında kulak ağrısını dindirir. Söğüt ağacı sıtmayı tedavi eder. 50 gram söğüt kabuğu 1 litre şarapta ıslatılıp bekletildikten sonra günde bir-iki kadeh içmek sağlık için yararlıdır. Tarçın yağı rahim rahatsızlıklarına ve zatürreeye iyi gelir. Tere sigaranın zararlarını azaltır. Üzüm hamilelikteki bulantıları önler. Ahududu doğum sancılarını da hafifletir.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Cilt Hastalıkları Ve Bakımı

Anason Tohumları’nın kaynatılmasıyla elde edilen sudan cilt bakımı için yararlanılır. Ardıç meyveleri dallarından yapılan merhem deri üzerine sürülerek ovulursa cilt hastalıklarına iyi gelir. Arpa unu hamur haline getirilerek yüze maske halinde sürülür. 2 saat bekletilir. Bu işlem sonucunda yüzdeki lekeleri yok olur. Aşk otu kökü kaynatılarak elde edilen sıvı yüzdeki lekeleri yok eder. Biberiye, merhem haline getirilerek vücuda sürülerse cildi güzelleştirir, kırışıklıkları giderir. 2 gram kurutulmuş biberiye yaprağı ve çiçeği bir tas içinde 20 dakika kaynatılarak, vücut yıkandığında güzelleştirir, pürüzsüz hale getirir. Havuç cilt kırışıklığına iyi gelir. Kuşkonmaz cilde canlılık verir. Bu bitki hava akımı olan havayı temizleyici etki yapar. Çam dikeni, yumuşak dalları ve çam kozalığı ince doğranıp üzerine su dökülür. Yarım saat kaynatılarak elde edilen sıvı banyo yaparken kullanılırsa, cilt hastalıklarına iyi gelir. İncir dallarındaki özsuyu siğil ve nasır türü oluşumların tedavisinde etkilidir. Hıyar suyu ile yatmadan önce ellere ve yüze sürülürse cildi kırışıklıklardan koruyarak güzelleştirir. On dakika sonra tamamen yıkamak gerekir. Huş ağacı yaprakları ezilip su ile karıştırılan yapraklarıyla banyo yapılırsa, cilt hastalıklarına iyi gelir. Üzüm cildi güzelleştirir.

21 Mayıs 2013 Salı

Evde Uygulanabilecek Sivilce Maskeleri

• Bal ve Elma Maskesi : Bir tane elmayı rendeledikten sonra 3 yada 4 yemek kaşığı bal ilave ederek karıştırın. Ardından yüzünüze sürerek 15-20 dakika bekletin. Süre bitiminde yüzünüzü yıkayın. • Havuç Maskesi: En iyi tarafı ise her cilt türünde kullanılabilir olmasıdır. Havuç maskesi yapmak için taze havuçlar gereklidir. Yarım kilo havucu yıkayıp ve ezerek macun kıvamına getirin, biraz un ekleyin. Havuç maskını temizlenmiş cilde uygulayın. On dakika bekleyin. Yıkayın ve cildinizi kurulayın. • Yulaf ezmesi ve Yoğurt Maskesi: Bir yemek kaşığı yoğurt ve bir yemek kaşığı yulaf ezmesini karıştırdıktan sonra birkaç damla limon suyu ekleyin. Ardından yüzünüze uygulayarak 10-15 dakika bekleyin. Sürenin bitiminde yüzünüzü yıkayın. • Kivi Suyu ve Kil Maskesi: Bu maske yağlı ve sivilceli ciltler için faydalı olur. Kivi suyuna biraz kil eklendikten sonra temiz ve küçük bir tahta kaşıkla krem kıvamına getirilir. Maske şeklinde yüze sürülerek on dakika bekletilir. • Domates Maskesi: Yağlı ciltler için domates maskesi uygun bir seçimdir. Siyah noktalar ve akneleri gidermeye yardımcıolur. Domates yağ salgısını dengeler ve hafif bir peeling etkisi sağlar. Domatesi ortadan kesip yüzünüze sürebilirsiniz veya domates püresi de kullanabilirsiniz. Domatesin özü cilde iyice nüfuz etmesi için on-onbeş dakika bekleyin. Sonra bir dilim domatesle yüzünüzü hafifçe ovun. Ardından ılık suyla yüzünüzü hafifçe yıkayın. Bazı kişilerin domatese karşı alerjisi vardır. Domates maskesini uygularken yanma hissederseniz hemen yüzünüzü yıkayın. • Maden Suyu ve Limon: Bir bardak doğal maden suyuna yarım limon sıkın. Ardından bir parça pamukla yüzünüze sürün. Bu uygulama ciltdeki gözenekleri temizler ve lekeleri de hafifletir. Kil Maskesi Aktarlardan alacağınız kil maskesini haftada bir kez tüm yüz ve boyun bölgesine uygulayın. Gülsuyu Maskesi 1 yemek kaşığı gül suyu ve 1 yemek kaşığı balı karıştırıp sivilcelerin üzerine sürün. 20 dakika bekleyip ılık suyla durulayın. Bu işlemi her gün tekrarlayın. Salatalık Suyu Maskesi 1 yemek kaşığı salatalık suyu ve 1 yemek kaşığı gül suyunu karıştırıp sivilcelerin üzerine sürün. 20 dakika bekleyip ılık suyla durulayın. Bu işlemi her gün tekrarlayın.

Sivilce İzlerinizden Kurtulun

Ergenlik çağının en sık rastlanan cilt problemi olan akne bazen tedavisi zor ve uzun süren bir sorun haline gelebilir. Dönemsel bir problem olmasına rağmen, ergenlik dönemi geçse bile akne yirmili yaşların sonuna kadar devam edebilir. Tedavisinin zorluğunun ötesinde yaşam boyu kalıcı olabilen akne izleri kişileri sosyal ortamlarda psikolojik yönden ciddi biçimde etkilemektedir. Memorial Ataşehir Tıp Merkezi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Aylin Kalaycıyan, “Fraxileveling yöntemi” ile sivilce izlerinin tedavisi hakkında bilgi verdi. Mucizevi yöntemin adı Fraxileveling Fraxileveling farklı dalgaboylarındaki lazer ışınlarının kombine kullanıldığı çok safhalı bir metoddur. Akne izleri “postinflamatuvar pigmantasyon” olarak adlandırılan morumsu kahverengi lekeler şeklinde olabileceği gibi; gözeneklerde aşırı genişleme, çukur ve çöküntü şeklinde de olabilir. Kalıcı izlerde sorun sadece deri yüzeyindeki renk veya seviye farkı değildir. Esas problem, alttaki bağ dokusunda yanlış yapılanma sonucu gelişen kabalaşma, elastikiyet kaybı ve çekintilerdir. Bağ dokusu yeniden yapılandırılmadıkça akneye bağlı izler tam olarak yok edilemez. Örneğin akne sonrası yüzünde renk ve seviye farklılıkları bulunan bir hastada kimyasal peeling gibi sadece yüzeyi etkileyen bir yöntemle tatmin edici bir sonuç almak mümkün değildir. Lazer ışını, çeşitli dalgaboyları ve farklı frekanslarda, derinin istenilen seviyesine etki etme imkanı sağlayan bir yöntemdir. Ayrıca yoğun tedavi gerektiren hastalarda, istenilen etki, seanslara yayılıp hastanın sosyal olanaklarını zorlamadan da gerçekleştirilebilir. Cilde kötü bir görünüm veren geniş gözeneklerden eser kalmıyor Kıl folikülleri olarak adlandırdığımız gözenekler normal anatomik yapılardır ve arzu edilenin aksine yok edilmeleri mümkün değildir. Ancak Fraxileveling tedavisi ile boyutları küçültülebilir. Gözeneklerin genişlemesine neden olan temel etmen etrafındaki bağ dokusunun kabalaşması ve yoğunlaşmasıdır. Bağ dokusunda yeniden yapılandırma gerçekleştiğinde gözenekler normal boyutlarına indirgenebilmektedir. Genetik özellikler tedavi sonucunu etkilemektedir Tedavinin sonucunu etkileyen faktörlerin en önemlisi genetik özelliklerdir. Organizma bağ dokusunu yeniden yapılandırırken, hastanın derisindeki üretim kapasitesi ve kalitesi çok önemlidir ve hastalar arasında alınan farklı sonuçların en büyük nedenidir. Genetik özelliklerin dışında hastanın yaşantısındaki bazı faktörler, örneğin; hastanın sigara içmesi, yaşam boyu almış olduğu yoğun ultraviyole miktarı, ileri yaş, kadınlarda menopoz sonrası dönem, diyabet veya insülin direnci gibi elverişsiz bağ dokusu zemininin varlığı tedaviyi olumsuz etkileyebilmektedir. Tedaviden maksimum etkiyi almak üzere diyetin düzenlenmesi, destek tedavilerin kullanılması gibi yapılabilecek bazı değişiklikler de bu tedavi şeklinin bir parçasıdır. Pürüzsüz bir cilde 1-5 seansta kavuşabilirsiniz Hastaların akne izlerinin şiddetine göre tedavi 1-5 seans arasında olabilmektedir. Seanslar arası ortalama 2-3 haftadır. İşlem esnasında, hasta hazırlandıktan sonra, hastanın ihtiyacına göre farklı dalgaboylarındaki lazer ışınları ile yüz bölgesi taranır. Her bir tarama 5-10 dk sürer. Çekintiler ve çukurlanmalar var is o alanlarda bağ dokusuna yoğunlaşılır. Tedavi sonrası yeniden yapılanmayı güçlendirecek pansuman yapılır ve hastaya yine evde kullanması amacıyla harici ve destek ürünleri önerilir. Seans sonrasında, tedavinin şiddetine bağlı olarak değişen miktarda kızarıklık, sulantı, yanma ve kabuklanma gerçekleşebilir. Hastalar kesinlikle doğal veya yapay güneş ışınlarından korunmalıdır. Yoğun tedavi seansları sonrasında 1-2 gün hastanın tedavi edilen bölgeyi enfeksiyondan koruması gerekmektedir.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Ozon Tedavisi İle Hastalıklardan Kurtulun

Memorial Suadiye Tıp Merkezi uzmanları “ Ozon tedavisi” hakkında bilgi verdi Ozon, atmosferin bir kaynağı ve oksijenin yüksek enerjili halidir. Gökyüzünün mavi renginin kaynağı olan ozonun dünyadaki yaşam için ne denli önemli olduğu son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Dünya için bu kadar önemli olan ozon, tıp dünyasında da günden güne çok daha önemli bir yer edinmektedir. Ozon tedavisi ile kanserden diyabete, tansiyondan böbrek rahatsızlıklarına kadar pek çok hastalığın tedavisinde başarılı sonuçlara ulaşılmaktadır. Ozon Tedavisi İle Kendinizi Çok Daha Genç Hissedebilirsiniz Anti-aging: Yaşlanma ve yaşlanmanın etkilerinin geri alınması, bedensel ve ruhsal anlamda daha sağlıklı, zinde olmak ozonun getirdiği yararlar arasındadır. Detoksifikasyon: Çeşitli nedenlere vücuda giren kimyasal ve biyolojik atıkların zararsız hale getirilmesi ozon tedavisi ile sağlanabilmektedir. Zayıflama Tedavisi: Ozon tedavisi insan vücudunda yarattığı etkiler aracılığı ile kilo sorunlarını giderebilmektedir. Ayrıca özellikle ozonun içeriği olan yüksek enerjili oksijen sayesinde deri hücrelerinin canlanması ve gençleşmesi sağlanmakta, sellülit sorunları da giderilmektedir. Bağışıklığın güçlenmesi, direncin artması: Ozonun sağladığı en önemli yararlardan biri de sağlıklı olan kişilerin bu halinin devamının sağlanmasıdır. Artan vücut direnci, güçlenen bağışıklık sistemi sayesinde çeşitli enfeksiyon hastalıklarına yakalanma olasılığı azalırken, hastalıkların da kısa sürede atlatılması mümkün olmaktadır. Kronik Yorgunluğun Giderilmesi: Çağımızda birçok kişinin ortak derdi olan sürekli olarak kendini yorgun, bezgin hissetme durumu ozon yardımıyla giderilmektedir. Ozonun verdiği etki ile yorgunluğa neden olan kimyasal reaksiyonlar önlenmektedir. Yüksek enerjili oksijen, insanların kendilerini zinde ve sağlıklı olarak hissetmelerini sağlamaktadır. Bu geçici bir hissediş değil, tedavi sonrasında da devam eden bir durumdur. Ağrıların Giderilmesi: Herhangi bir hastalık olmaksızın sağlıklı insanlar da çeşitli nedenlerle ağrı hissedebilmektedir. Bunun nedeni yorgunluk, stres ya da başka bir etken olabilir. Ozonun etkisiyle bu ağrılar oluşmamakta ve oluşanlar da giderilmektedir. Ayrıca kanser ağrısı, yaralanma, yanık, kesik gibi travmalar sonucu oluşan veya psikolojik kaynaklı ağrılar da ozonla tedavi edilebilmektedir. Ozon Tedavisinin Kullanıldığı Hastalıklar Ozon insanların sağlığını koruyan ve kaybedilen sağlığı geri kazandıran bir etken, klasik tıp yöntemlerinin dışında veya karşısında olan bir tedavi değildir. Tüm tedavi yöntemlerinin yanında veya soruna göre tek başına da uygulanabilmektedir. Damar hastalıkları ve dolaşım sorunları, Enfeksiyon Hastalıkları, yara tedavisi, hepatit AIDS gibi viral Hastalıklar, Multiple Skleroz çölyak gibi Otoimmun Hastalıklar, yaşlılığa bağlı unutkanlık, hafıza kaybı, gibi rahatsızlıklar, akciğer ve karaiğer hastalıkları, böbrek Hastalıkları, şeker Hastalığı, cilt hastalıkları, kanser hastalıkları, ortopedik rahatsılıklar, diş ve diş eti hastalıkları, bağırsak hastalıkları, kadın hastalıkları ve cinsel sorunların tedavisinde ozondan faydalanılmaktadır. Tedavi Yöntemleri Tedavide kullanılan ozon gazı medikal ozon jeneratörlerinde saf oksijenden üretilir. Üretilen ozon tedavide daima oksijen ile karışım halinde kullanılır. Ozon tedavisi yöntemlerinin hepsi hastaya ozonu güvenilir ve zararsız bir şekilde vermeye yöneliktir. Tedaviyi uygulayan doktor, bilgileri ve deneyimleri ile hastası için uygun ve gerekli olan yöntemi seçmektedir. Ozon tedavisi hiçbir ilacın sahip olmadığı kadar geniş bir uygulama alanına sahiptir. Bu nedenle ozon tedavisi oldukça pratik ve yararlı bir tedavi yöntemi olarak başarı ile uygulanmaktadır.

17 Mayıs 2013 Cuma

Ani Kalp Rahatsızlığı Panik Atağa Yol Açıyor

Kalp hastalıkları, özellikle de hızlı gelişen kalp hastalıkları insan bedeni için ciddi bir tehlikedir. Bilinçli olarak bunun farkında olmasak bile bedensel düzeyde gelişmekte olan sorun algılanır ve buna yoğun bir panik yanıtı verilir. Ani gelişen kalp problemleri, kendi belirtileri yanında panik atağa da yol açar. Kalp hastalıkları panik atağı tetikler mi? Panik atak, fark edilmesi zor bir durum değildir. Hekim olmayan biri bile birkaç kez panik atağa tanık olmuşsa, bunu kolaylıkla tanıyabilir. Önemli olan panik atağı tanımak değil, bunu ortaya çıkarmış olabilecek ve yaşamı tehdit etme potansiyelinde fiziksel bir sorunun var olup olmadığını ayırabilmektir. Akut gelişen bir kalp hastalığı panik atak belirtileri yanında kendi özel belirtilerini sergiler, bu durum klinik olarak tanınabilir ve kendine özgü tetkiklerle bu klinik durum desteklenir. Kalp hastalıklarının kendine özgü klinik belirtileri ve bu belirtileri destekleyen tetkikleri vardır. Panik atak kalp hastalıklarından nasıl ayrılır? "Panik atak", insan bedeninin her türlü aciliyet karşısında verdiği, tüm sistemleri içine alan hızlı bir korunma yanıtıdır. İnsan için ani tehlike yaratan hemen hemen her durum, panik atağa yol açar. Bu tehlikeler dış dünyadan kaynaklanan fiziksel tehlikeler olabilir; yaralanma riski, atlatılan bir kaza, aniden ortaya çıkan bir tehdit gibi. Tehlikeler bedeni ilgilendiren içsel tehlikeler olabilir; açlık, aşırı yorgunluk, sıvı kaybı, metabolik dengesizlikler gibi. Yine bu tehlikeler insanın ruh dünyasını ilgilendiriyor olabilir; bilinçaltındaki ve bilinçli korkular, aslında var olmayan ama varsayılan tehlikeler gibi. Özetle panik atak insan bedeninin her türlü gerçek ve sanal tehlikeye verdiği fiziksel yanıttır. Panik atak nedir? Panik atak hastalığının belirtileri, tedavi yöntemleri ve ortaya çıkış biçimine göre kalp krizi ile benzer özellikleri hakkında bilgi verdi. Panik atağın tedavisi nedir? Panik atak belirtileri; çarpıntı hissi, boğuluyormuş gibi olma hissi, terleme, titreme, göğüs ağrısı, göğüste sıkıntı hissi, baş dönmesi, ölüm korkusu, kollarda ve bacaklarda uyuşma hissi, üşüme, ürperme ateş basmalarıdır. Bu belirtiler ani gelişen kalp hastalıklarında, kalp krizlerinde de vardır. Bunun yanında ani kan şekeri oynamaları, kan kayıpları, ani sıvı kayıpları, ani yükselen ateş gibi pek çok ani fiziksel sorun da beraberinde tüm bu belirtileri getirir. Ayrıca atlatılan büyük tehlikelerde, yoğun korkulardan sonra, büyük bir tehdit atlatıldığında da tüm bu belirtiler gözlenir. Üzerinde durulması gereken, bu belirtilere ek olarak hayatı tehdit eden başka bir sağlık sorunun var olup olmadığının gözden geçirilmesidir. Panik atak belirtileri nelerdir? Panik atakların fiziksel bir nedeni olmadığı anlaşılmış ve atakların ruhsal nedenlerle ortaya çıktığına karar verilmişse (bu duruma "panik bozukluk" denir) tedavisi bir psikiyatri uzmanı tarafından yapılmalı ve uzmanın öngördüğü sürece tedaviye devam edilmelidir. Panik ataklar bir fiziksel hastalığa eşlik edebilir ancak bir fiziksel hastalığa yol açmaz. Ruhsal nedenlerle var olan, devam eden panik ataklar (panik bozukluk) o kişinin yaşamını çok sıkıntıya sokar ancak daha öte bir fiziksel hastalığın nedeni olmaz. Normal hayat düzenine dönebilmek için panik bozukluğun tedavisi gerekir.

Evde Sinüzit Tedavisi

Evde Sinüzit Tedavisi; Sinüzit için çeşitli tedavi teknikleri ve yöntemler uygulanmıştır. Artık evde sinüzit tedavisi tuzlu su yöntemi ile giderilmesi günümüzde yaygınlaşmıştır. Kolayca geçmeyen bir rahatsızlık olduğu için her yol deneniyor. Bazen evde sinüzit tedavisi bitkisel yollarla işe yarayabiliyor. Sinüzit için Bitkisel Tedavisi ve Yöntemleri Bir parça pamuk İsveç Şurubu’yla ıslatılır. Pamuk sırt üstü yatan hastanın iltihaplı sinüslerinin olduğu noktaya konulur. 45 dakika içinde olumlu sonuç alınır. Ayrıca hatmi çiçeğinin, altınbaşak, orman sarmaşığı ile eşit miktarlarda karıştırılması ile yapılan bitki çayı da bu rahatsızlığın en iyi alternatif ilaçlarındandır. Evde Sinüzit Tedavisi Olarak Uygulanan Ilık Tuzlu Su Bir bardak normal 200 cc içmesuyuna bir çay kaşığı tuz, bir çay kaşığı karbonat konarak hazırlanıyor. Tuz, eğer doğal tuz olursa daha tercih sebebi. Bu solüsyonu hazırladıktan sonra örneğin sabah akşam, ideali o ve 40-42 derece ısıda öneriliyor. Araştırmalarla antibiyotik kadar iyileşmeyi hızlandırdığı ispatlandı. Bununla sabah akşam burun ve geniz yollarını yıkatabiliyorsunuz. Eğer çok küçük çocuksa, müsaade etmiyorsa, burun spreylerinin içini boşaltıp, bu solusyonları doldurarak, bol miktarda kullandırabilirsiniz.

16 Mayıs 2013 Perşembe

Klima İle Serinleyeyim Derken "ZATÜRRE" Olmayın

Yaz aylarının vazgeçilmezi klimalar neredeyse herkesin hayatına dahil olmuş durumda. Ev, işyeri ve arabalarımızda sıkça kullandığımız klimalar dikkatsiz ve yanlış kullanıldığında birçok ciddi sağlık problemini de beraberinde getirmektedir. Düzenli olarak bakımı ve temizliği yapılmayan, yanlış kullanılan klimalar, gribal enfeksiyonlardan yüz felcine kadar birçok hastalığın oluşumuna zemin hazırlıyor. Uz. Dr. Füsun Soysal, bilinçsiz klima kullanımının yol açtığı hastalıklar ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler verdi. Klimaları çok düşük ısılarda uzun süre kullanmayın İnsan organizması, ani ısı değişikliklerinden kolayca etkilenebilir. Soğuk ortam, vücut direncini düşürerek, fırsatçı bakterilerin aktif hale geçmesine yol açar. Özellikle sıcak ortamdan ani olarak soğuk ortama giriş, sağlık açısından istenilen bir durum değildir. Bu nedenle, klimaların ısı derecesinin ayarlanması ve çok düşük ısılarda kullanılmaması önemlidir. Yüz felcine neden olabilir Özellikle çocuklar, yaşlılar üst ve alt solunum yolu ile ilgili problemi olanlar (örneğin kronik sinüzit ve bronşiti olanlar) klima kullanımına dikkat etmelidirler. Ayrıca klimaların direkt olarak, kişinin üstüne soğuk hava üflemesi yüzdeki sinir kılıfı üzerine etki ederek ödem ve yüz felci oluşturabilir. Alerji hastaları dikkat! Klimaların üflediği soğuk hava ve ortama yaydığı tozlar, özellikle alerjik bünyeli kişilerin şikayetlerini ve krizlerini tetikleyerek astım krizlerinin ortaya çıkmasına ve şiddetli kuru öksürüklerin oluşmasına neden olabilir. Bu nedenle, alerjik bünyesi olan kişiler, ani ısı değişikliklerinden ve çok soğuk ortamlardan kaçınmalıdır. Zatürree olmamak için Klimalar yoluyla oluşan hastalıklardan en önemlisi, ‘legionella pnömonisi’ (atipik pnömoni) olarak adlandırılan zatürredir. Bu hastalık, ilk kez 1976 senesinde Pensilvanya lejyonerlerinin yaptıkları bir toplantıda bulunan kişilerde görülmüş ve toplantı salonundaki havalandırma sisteminden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Bu nedenle de ‘lejyoner hastalığı’ olarak adlandırılmıştır. Hastalığın tanınması ile birlikte, bu zatürre tipinin alışılagelmiş zatürre belirtileri göstermediği fark edilmiştir. Dolayısıyla, tipik pnömoniden farklı olduğu için, atipik pnömoni olarak da adlandırılmıştır. Hastalığa neden olan, ‘legionella pneumophilia’ denen bir bakteridir. Bu bakteri, klimaların filtre sistemlerinde uygun nem ve ısıda üremekte ve buradan ortam havasına dağılmaktadır. Sıklıkla, otel ve hastanelerden kaynaklanan salgınlar yapar ancak tek tek görülen vakalar da nadir değildir. İnsandan insana bulaştığı gösterilmemiştir. Sigara kullananlar daha fazla risk altında Klimatize işyerleri ve büyük otellerde çalışanlar, havalandırma işçileri ve sağlık personeli riskli gruplardır. Bu arada, bakteriyi alan kişinin vücut direnci de çok önemlidir. Bebek, çocuk ve yaşlılar, şeker hastaları, alkolikler, kortizon tedavisi alanlar, kemoterapi görenler, böbrek yetersizliği ve kronik akciğer hastalıklarına sahip kişilerde, hastalığın oluşumu daha yüksek orandadır. En yaygın, kolaylaştırıcı faktör ise sigara içimidir. Belirtileri dikkate alın Hastalarda, tipik zatürreden farklı olarak, akciğere ve solunum sistemine ait şikayetler ön planda değildir. İlk 24- 28 saat içinde halsizlik, kırgınlık, yaygın kas ağrıları, şiddetli baş ağrısı ve huzursuzluk vardır. Daha sonra ateş ve ilk iki günde yoğun olmak üzere kuru öksürük görülür. Bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı gibi sindirim sistemi bulguları olabilir. Hastaların %20’sinde sinir sistemi bulguları, konsantrasyon bozuklukları hatta koma görülebilir. Tüm bu bulgular içinde, solunum sistemi ile ilgili olduğunu aklımıza getirecek en önemli bulgu öksürüktür. Hastalık tamamen tedavi edilebilir Hastalık genellikle tek taraflıdır. Bilgisayarlı akciğer tomografisi ile daha detaylı inceleme yapılması gerekebilir. Birtakım laboratuar testleri tanıya yardımcı olabilir. Hastalığın tedavisinde, 15-21 gün süreyle, bu bakterilere yönelik antibiyotikler kullanılmalıdır. Uygun antibiyotik seçilmesi önemlidir, çünkü her antibiyotik bu bakteriyi tedavi edememektedir. Uygun antibiyotiğin, uygun dozda ve uygun sürede kullanımı ile hastalık tamamen iyileşmektedir. Tüm bu hastalıklardan korunmak için, Klimaların bakım ve temizliğinin, her yıl ciddi ve düzenli olarak yapılması önemlidir. Bakteri filtresi kullanılmalıdır. 25 derece civarı sıcaklık, en uygun ısı derecesidir. Ortamın aşırı soğutulmamasına dikkat edilmelidir. Klimaların üflediği havaya direkt maruz kalmamaya özen gösterilmelidir. Klimaları oldukça sık kullanmaya başladığımız şu günlerde, ateş, öksürük, halsizlik şikayeti olan kişiler, bu bulguların basit bir gribal enfeksiyon olmayıp, zatürre başlangıcı olabileceği akılda bulundurmalı ve bir göğüs hastalıkları uzmanına başvurarak tetkiklerini yaptırmalıdırlar.

Uçak Seyahatinde Kulak Sağlığınıza DİKKAT!

Beş duyu organımızdan biri olan kulağımız uçak yolculuğu esnasında çeşitli nedenlerle zarar görebilir. Uçuş sırasında oluşabilecek bu olumsuz durumları alacağınız bazı tedbirlerle ortadan kaldırabilirsiniz. Kulak basıncı yutkunma ile dengelenir İnsan kulağı 16,20000 Hz arasındaki sesleri duyabilen bir özelliğe sahiptir. Kulağın sağlıklı duyabilmesi için, kulak zarının dış kulak yoluna bakan tarafındaki yani dış kulak yolundaki basınç ile kulak zarının arkasında kalan orta kulak boşluğunun basıncı aynı olmalıdır. Dış kulak yolunda oluşan basınç değişiklikleri kulak zarında bombeleşme ve çökme gibi olaylara neden olur. Kulak zarındaki bu bombeleşme veya çökme yutkunma esnasında burun ile kulağı birleştiren östaki borusunun açılması ile dengelenir. Orta kulak basıncı ve dış kulak yolu basıncının denkleştirilmesi sonucu kulak zarındaki mevcut bombeleşme veya çökme düzelir. Bu fizyolojik bir olaydır ve yutkunma esnasında gerçekleşir. Östaki borusunun basıncının, denkleme olayında yeterli olamaması kişide, kulakta dolgunluk, ağrı ve işitme azalmasına yol açar. Östaki borusunda bu fonksiyon bozukluğu çeşitli hastalıklar esnasında daha da belirginleşir. Nezle sinüzit gibi hastalıklar basıncın dengelenmesine engel olur Akut nezle, alerjik nezle, sinüzit gibi hastalıklar östaki borusunun açılma fonksiyonu bozarak uçuş esnasında orta kulak basıncının dengelenmesini engeller. Uçağın kalkış ve inişi esnasında bilindiği gibi dış ortam basıncı hızla değişir. Günümüz uçaklarında kabin basıncı otomatik olarak ayarlanmakla beraber bu ayarlanma öncesinde ve esnasında artan veya eksilen dış kulak yolu basıncı yukarda sayılan hastalıklar esnasında yeterli derecede dengelenemez ve orta kulakta ciddi sorunlar oluşabilir. Böyle bir durumda sık sık yutkunma, bir şeyler yeme, çiklet çiğneme östaki borusunun açılması ve orta kulak basıncının dengelenmesini kolaylaştırır. İleri safhalarda şiddetli yüz ağrılarına neden olabilir İnsan kafasında sinüs adı verilen hava dolu boşluklar yer almaktadır. Mevcut yedi adet sinüs sürekli olarak burun boşluğundaki hava ile havalanmaktadır. Akut nezle ve alerjik nezle esnasında bu sinüslerin burun ile bağlantılarının burun mukozasındaki ödemi nedeniyle kapanması sinüslerde de basınç dengelenmesine engel olarak baro sinüzit denilen ve şiddetli yüz ağrısına yol açan bir tabloya neden olur. Bu tip ağrılar uçuş bittikten bir süre sonra sinüslerdeki basıncın dengelenmesiyle ortadan kalkar. Kulağınız uğulduyorsa dikkat! Uçuş esnasında iniş ve kalkışta dış kulak yolu basıncının hızlı artış veya azalışı sonucu kulak zarının ve buna bağlı olarak kemikçik zincirin aşırı derecede hareketine bağlı olarak nadiren de olsa iç kulak hasarını görülebilir. İç kulakta yüksek basınçtan etkilenen “Reissner membranı” yırtılabilir, bu durumda oluşacak tablo daha farklı olup, şiddetli bir kulak uğultusu ve işitme kaybı ile kendini belli eder. Bu tabloda genellikle ağrı olmaz ve nadiren birlikte baş dönmesi de görülebilir. Bu durumla karşılaşan bir yolcu uçuş sonunda acilen bir hekime müracaat etmelidir aksi takdirde olay kalıcı işitme kaybı ile sonlanabilir Alınacak küçük önlemlerle kulak sağlığınızı koruyabilirsiniz Akut nezle, alerjik nezle ve sinüzit gibi durumlarda mümkün olduğunca uçak yolculuğundan kaçınılmalıdır. Eğer bu mümkün olmuyorsa bu gibi durumlarda bir hekime danışarak uçuş önce bazı ilaçlar alınarak bu durumlara engel olunabilir. Böyle durumlarda Alkol alınması burun mukozası ve burun etlerinde şişmeye neden olacağından tabloyu daha da ağırlaştırabilir.

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Yaz Aylarında Mide Sağlığınıza Dikkat Edin

Memorial Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Serdar Akça, beslenme ve yaşam tarzı ile ilgili alışkanlıkların mevsimlere göre değişmesine dikkat çekerek yaz aylarında mide sorunlarının yaşanmaması ve sağlıklı kalmak için önerilerde bulundu. Yaz aylarında kronik mide rahatsızlıklarının ve mide şikayetlerinin sıklığında bir artış olmamaktadır. Aksine, mide ve on iki parmak bağırsağı ülserlerinin sıklığında azalma görülmektedir. Ancak yazın gelişi ile birlikte beslenme ve uyku düzenindeki değişiklikler, eğlence yaşamı nedeniyle artan alkol kullanımı, bazı mide sorunlarına neden olmaktadır. Yaz sıcaklarında; bebekler, yaşlılar ve kronik hastalığı olan kişilerin susuz kalmaması ve sıcaktan korunması gerekir. Aşırı sıcaklarda bedensel aktivite ile çalışmak zorunda kalanların sıvı ve elektrolitler yönünden sebze, meyve ağırlıklı beslenmeleri ve susuz kalmamaları çok önemlidir. Yaz döneminde ortaya çıkan mide rahatsızlıkları, alışkanlıkların mevsime göre değişmesinden kaynaklanmaktadır. Tatil öncesi yaza daha formda ve kilo vermiş olarak girme kaygısı ile yapılan dengesiz diyetler sonucu; hazımsızlık, ülser, gastrit ve reflü gibi hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Yazın geç saatlere kadar ayakta kalma ve uyku saatlerinin değişmesi, gece geç saatlerde yeme yemek alışkanlıklarını da beraberinde getirmektedir. Uyumadan çok kısa bir süre önce yenen yemekler; hazımsızlık ve reflüye neden olmaktadır. Artan hava sıcakları nedeniyle sıvı alım ihtiyacının artması ile vücudu serinlettiği düşünülen gazlı ve buzlu içeceklerin kontrolsüz olarak tüketimi; hazımsızlık, gastrit, reflü gibi şikayetlre yol açmaktadır. Alkol alma alışkanlıkları da yaz tatili ile birlikte değişmektedir. Tatilde alkol tüketiminin artması; reflü, ülser, gastrit gibi hastalıklara zemin hazırlamaktadır. Yaz sıcakları nedeniyle uygun koşullarda saklanmayan besinlerin daha kolay bozulması ve bunlara bağlı gıda zehirlenmeleri ile ishal ve hazımsızlık gibi sorunlar daha sık görülmektedir. Yaz aylarına özgü ortaya çıkan mide rahatsızlıklarına karşı mide koruyucu önlemler alınması gerekir. Ancak bu önlemler sadece mevsimsel değil, kişilerin mide sağlığı için ömür boyu uyması gereken genel kurallardır. Yaz sıcaklarında mide sağlığınızı korumak için neler yapmalısınız? Bilinçsiz ve dengesiz beslenerek diyet yapmayın, tek yönlü beslenmeyin, yaz aylarında beslenmenizde sebze ve meyve ağırlığını artırabilirsiniz, susuz kalmayın. Diyetisyeninizin önerilerine uyun. Az az, sık sık ve iyi çiğneyerek yemek yiyin. Yemek yediğiniz zaman midenizi tam olarak doldurmayın. Sofradan tam olarak doymadan kalkın. ‘Doydum, daha fazla yiyemeyeceğim’ diyorsanız, midenize fazla yük yüklemişsiniz demektir. Yatmadan önce yemek yemeyin. Sigara içmeyin, tatilde alkol miktarını artırmayın ve minimum düzeyde tüketin. Aşırı soğuk, aşırı sıcak, aşırı baharatlı, aşırı yağlı, aşırı salçalı yiyecek ve içeceklerden uzak durun. Genel temizlik ve hijyen kurallarına uyun. Kronik rahatsızlıklarınız varsa özel diyetinizi ihmal etmeyin ve ilaçlarınızı düzenli olarak alın. Stres ile başa çıkma yollarını deneyin, düzenli bedensel aktivite yapın, gerektiği kadar dinlenin.

Geçmeyen Kaşıntılar Mide Bağırsak Hastalığı Belirtisi Olabilir

İnatçı kaşıntıları önemseyin! Böbrek yetmezliğinden, karaciğer hastalıklarına kadar ciddi hastalıkların habercisi olabilen kaşıntı şikayeti, mide bağırsak hastalıklarının da arka planında kalan önemli belirtilerdendir. Memorial Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Serdar Akça, kaşıntı ile kendini gösterebilen hastalıklar ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. Kaşıntının bölgesi önemlidir Bölgesel veya tüm vücudu etkileyebilen bir şikayet olan kaşıntının ortaya çıktığı bölgenin tanı için önemli bir veri olduğunu belirten Doç. Dr. Akça, “Bölgesel kaşıntılar ve genel vücut kaşıntılarında farklı sebeplerin araştırılması gerekir. Örneğin; bağırsak parazitleri, mantar enfeksiyonları, temizliğe dikkat etmemek veya o bölgede cildi tahriş edecek şekilde aşırı düzeyde temizlikle uğraşmak, kronik ishal veya dışkılarken aşırı zorlanma, fazla baharatlı yiyeceklerle beslenme gibi sebepler “pruritus ani” olarak adlandırılan genital bölge kaşıntısına yol açabilir. Çocuklarda da sıklıkla şikayete yol açan anal bölge kaşıntıları, “kıl kurdu” olarak da bilinen bir tür parazitten kaynaklanabilmektedir. Bu tür kaşıntılar genellikle geceleri ortaya çıkar. Cilt ve böbrek hastalıklarına ek olarak hemoroid de kaşıntıya neden olur Doç. Dr. Serdar Akça, kaşıntıya neden olabilecek hastalıkları şu şekilde sıraladı: “Birçok cilt hastalığı ve sistemik hastalık da genel kaşıntıya yol açabilir. Deri hastalıkları, kronik böbrek hastalıkları, yaşlılarda daha sık rastlanan cilt kuruluğu ve lenfomalar bu tür kaşıntılara neden olabilirken; sindirim sistemi hastalıkları da kaşıntı ile kendini gösterebilir. Vücutta geçmeyen kaşıntıya sebep olan önemli hastalıklardan biri, safra akımının bozulması sonucu ortaya çıkan “kolestaz” durumudur. Yetişkinlerde görülen “perianal” adı verilen kaşıntı türü, hemoroid hastalığına ve “anal fissür” olarak adlandırılan makat çatlaklarına bağlı olarak gelişebilmektedir. Çoğunlukla kabızlık sonrası oluşan çatlaklar, o bölgenin iyileşip tekrar çatlak açılmasıyla gelen akıntıdan dolayı kaşıntıya neden olmaktadır.” Karaciğer büyümesi ve sarılık ile birlikte görülen kaşıntıya dikkat! İnatçı kaşıntıların çok ciddi hastalıklara da işaret edebileceğini belirten Doç. Dr. Serdar Akça, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kolestaz”, karaciğer ve safra yollarının pek çok hastalığına bağlı olarak oluşabilen ciddi bir bulgudur. Safranın vücuttan yeterince atılamaması sonucu ortaya çıkar. Safra içeriğinin taşınmasına yardımcı olan proteinlerin fonksiyonlarındaki bozulma, safra kanallarının hastalıkları veya tıkanmaları sonucu, toksik maddelerin kan ve dokularda birikmesiyle görülen “kolestaz”ın belirleyici özelliklerinden birisi kaşıntıdır. İnatçı ve ciddi boyutlarda neden olduğu kaşıntının yanı sıra; hastalığın diğer bulguları arasında sarılık, karaciğerde büyüme, ishal, gelişmede gerilik, tansiyon, tekrarlayan burun kanamaları, karın ağrıları ve bulantı yer almaktadır. Devam eden kaşıntıya bu belirtiler eşlik ediyorsa vakit kaybetmeden bir gastroenteroloji uzmanına başvurmak gerekir. “ Tedavi için kaşıntının nedeni araştırılmalı “Kişinin yaşamını olumsuz etkileyen kaşıntının tedavisi için, öncelikle rahatsızlığın kaynağı araştırılmalıdır.” diyen Doç. Dr. Serdar Akça, “Cilt hastalıklarından şüpheleniliyorsa uzman doktordan bu konuda yardım alınmalı, sistemik bir hastalık tespit edilirse ilgili uzmanının uygulayacağı tedavi yöntemleri uygulanmalı ve takibi yapılmalıdır. Ayrıca perianal kaşıntıyı önlemek için; sabun ve deterjanlardan uzak durulmalı, makat çevresinin kuru kalması sağlanmalı, pamuklu iç çamaşırları tercih edilmeli, kaşıntıya neden olabilen kafeinli ve baharatlı yiyecekler tüketilmemelidir. “şeklinde konuştu.

Yaz Meyvelerine Alerjiniz mi Var?

“Şeftalinin tüyleri beni rahatsız ediyor.” “Kayısı, erik ve kiraza dokunamıyorum bile.” “Kavun, karpuz yedikten sonra kaşıntım başlıyor.” Tüm bu şikayetlerin nedeni tahmin etmeyeceğiniz besinlere olan alerjiniz olabilir. Çoğunluğunu yaz meyvelerinin oluşturduğu pek çok meyve ve sebze “Ağız alerjisi” denilen ve toplumda sıklıkla görülen sağlık problemine neden olabiliyor. Polen-Besin alerji sendromu, saman nezlesi olan kimi hastalarda bazı meyve ve sebzelere karşı ağızda alerji olması durumudur. Huş ağacı veya ot polenlerine alerjisi olan hastaların yaklaşık yüzde 40’ında saptanmıştır. Nedeni, polenlerdeki alerjenlerle bazı besinlerdeki alerjenlerin benzeşmesidir. Genellikle yaşça büyük çocuklarda ve erişkinlerde görülür. Ağız Alerjisinin Belirtileri Nelerdir? Belirtileri arasında dudaklarda, ağızda ve boğazda yanma ve kaşıntı; gözlerde sulanma ve kaşıntı; hapşırık ve burun akıntısı görülebilir. Ağır durumlarda “ürtiker (kurdeşen)” gelişebilir. Çok daha nadiren kusma, ishal, astım belirtileri ve hatta şok ortaya çıkabilir. Bazı hastalarda söz konusu meyveyi soymak, hatta dokunmak bile ciltte kaşıntı, döküntü ve şişmeye neden olabilir. Belirtiler, çoğunlukla besinle temastan dakikalar sonra ortaya çıkar, nadiren bir saati aşan sürede görülür. Şikayetler, yılın herhangi bir zamanı görülebilse de, polen mevsiminde en kötü halini alır. Bu rahatsızlığa en çok çiğ besinler neden olur. Bunun sebebi, besinler pişirildiğinde alerjiye neden olan proteinlerin çoğu zaman etkilerini yitirmesidir. Ancak fındık bunun dışındadır, pişirildiğinde dahi belirtilere neden olabilir Hangi Besinler Alerjiye Sebep Olabilir? Huş ağacına alerjisi olanlarda kivi, elma, armut, şeftali, nektarin, kayısı, kiraz, erik, kereviz, havuç, maydanoz, patates, domates, biber, mercimek, fasulye, kişniş, rezene, erik, fındık, fıstık, badem ve ay çekirdeği ile belirtiler görülebilir. Çimen polenleri alerjisinde; kavun, karpuz, kivi, portakal ve domates şikayete neden olabilir. Yine sıklıkla alerjiye sebep olan bitkilerden pelin otu alerjisinde kereviz, havuç, kavun, karpuz ve elma ile oral alerji sendromu gelişebilir. Bir polene alerji olması, o polenle ilişkili besinlerin hepsi ile sorun yaşanacağı anlamına gelmez. Ağız Alerjisi’ne Tanı Koyma Tanıda en önemli nokta, kişinin daha önce o besini yediğinde belirtilerinin olmasıdır. Deri testleri ve kan tetkikleri de tanıda yardımcı olabilir. Çoğu hastada belirtiler hafiftir ve genellikle ilerlemez. Tedavi Süreci Şu anda bu durumu ortadan kaldıracak bir tedavi yöntemi bulunmadığından sorumlu besinden kaçınmak, ya da pişmiş olarak tüketmek gerekmektedir. Bazen meyvenin kabuğunun soyulması da işe yarayabilir. Bunun nedeni, şeftali gibi kimi meyvelerin kabuğundaki alerjen miktarının meyvenin etli kısmına göre daha fazla olmasıdır.

Sıkıntıda Kendinizi Yemeye Vermeyin

Günlük yaşantınızda sıkıldığınız için her defasında mutfağa gidip birşeyler atıştırıyorsunuz ve kilolarınız artıyorsa bu öneriler tam size göre. Sıkıldığınızda birşeyler yememek için kendinizi durdurun. Basit bir çizelge En azından bir haftalık bir zaman zarfında neyi ne zaman, nerede, ne kadar çok ve hangi duyguların etkisi altında yediğinizi basit bir çizelgeye not edin. Bu, haddinden fazla yemenize sebep olan duygusal durumun ne zaman nerelerde karşınıza çıktığını rahatlıkla keşfedebilmenizi sağlayacaktır. Spesifik durumlar Duygusal iştahınızın ne zaman kabardığını anımsayın. Aşırı yeme durumu, belli zamanlarda ve belli yerlerde oluşan bir durum. Meselâ iş hayatınız ile ilgili duyduğunuz sıkıntıları ‘çikolata’ ile bastırmaya çalışıyor ya da akşamları eve gelince televizyonun karşısında ‘hiçbir şey’ yemeden duramıyor olabilirsiniz. Alternatiflere yönelin Aşırı yeme adına sizi neyin tetiklediğini bir kez keşfettiğinizde çeşitli alternatiflere başvurabilirsiniz. Örneğin, iş hayatınızda daha planlı ve programlı hareket ederek veya anlık sıkıntılar karşısında çekmecenizde bulunan ceviz, fındık ve badem gibi yiyeceklerden atıştırarak ‘çikolata’ yemeyi önleyebilirsiniz. Aynı şekilde, akşamları televizyonun karşısında oturup elinizin altındaki yiyecekler ile fazla kalori alacağınıza, köpeğinizi uzun bir yürüyüşe çıkarabilir veya bir arkadaşınızı çağırıp onunla muhabbet edebilirsiniz. Akşam saatlerine dikkat Duygusal açlık ile en çok ‘akşam saatlerinde’ karşılaşılıyor. Bu yüzden sabah saatlerinde ve öğle yemeklerinde tabağınızı doldurmanız faydalı ki akşam saatlerinde bu duygusal iştah durumlarını en azından tok bir karınla karşılayın. Rafları neyle doldurduğunuza dikkat edin Herkesin mutfağında abur cuburlar için ayırdığı bir göz, çekmece, raf, vs. vardır. Buraları kekler, bisküviler, çikolatalarla doldurmak yerine yağsız patlamış mısır, meyve kuruları, grissini ve lifli gıdalara ayırmayı deneyin. Bari porsiyonlara dikkat edin Tamam, sizi sakinleştireceğine ve iyi hissetmenizi sağlayacağına inandınız. Ama lütfen en azından porsiyonlarınızı ayarlayın. Canınız ille de dondurma çektiyse 3-4 top değil de 1 top tüketin. Başlı başına bir aktivite; yemek yemek Yemek yemeyi kendi başına bir aktivite olarak algılayın. Televizyonu ille de yemek yerken seyretmek zorunda ya da kitap okurken bir yandan da çerez yemek zorunda değilsiniz meselâ. İnternette gezinirken hiç farkına varmadan 2-3 saat içerisinde 2 litrelik kola şişesini bitiren arkadaşlarınız vardır muhtemelen çevrenizde. Süpermarkete ‘aç’ gitmeyin Ev için gerekli olan şeyler için süpermarkete gitmeden önce bir liste hazırlayın. Alışveriş esnasında bu listeye ne kadar uyum sağlarsanız sizin için o kadar iyi. Aç mideyle süpermarkete gidenler her ne kadar listeye sadık kalmaya çalışsalar da uyarıcı birçok yiyecek ve içecek, ışıklı bir abur cubur dünyasında kendini kaybetmeden tamamlayamıyorlar alışverişlerini. Sonuç mu? Eve gelindiğinde karşılaşılan cipsler, çikolatalar, pasta malzemeleri... Sağlıklı şeyler yediğinizde kendinizi ödüllendirin Yepyeni bir kitap, pahalı bir cd veya bir çift ayakkabı... Sağlıklı beslenmenin karşılığı olarak kendinizi ödüllendirmeniz, yaşamınızda hiç tahmin etmeyeceğiniz değişikliklere kavuşmanızı sağlayacak ve özgüveniniz hemen eski yerine geri getirecektir. Yeteri kadar sıvı tüketiyor musunuz? Vücudunuz susuz kaldığında bazen susuzluk hissini açlık olarak algılayabiliriz. Vücudunun ‘şeker’ istediğini söyleyenler de az değil. Önünüzdeki o hamburgeri yemeden önce sadece ‘bir bardak su’ için! Egzersiz, aç değilken ki atıştırmalara son vermenizi de sağlayabilir Bilim adamları, yapılan egzersiz ile kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan endorfin hormonunu salgıladığınızı söylüyor, yanılmıyorlar da. Haftanın 3-4 günü 30 dakika egzersiz yapmak inanın hiç de zor değil ve zaman içerisinde göreceksiniz ki aç olmadığınızda birşeyler yemekten sizi alıkoyacaktır. Durun ve düşünün Bir dahaki duygusal iştah atağında kendinize 10 dakikalık bir süre verin ve ‘gerçekten aç olup olmadığınızı’ sorgulayın. Önünüzdeki şeyi ‘gerçekten’ yemek isteyip istemediğinize odaklanabilirseniz muhtemelen onu yemeden oradan uzaklaşabilirsiniz de... Gözlerinizi yeteri kadar kapatmayı unutmayın Araştırmalar gösteriyor ki her gece en az 6-8 saat kesintisiz uyuyabiliyor olmanız da zamansız yeme nöbetleri açısından oldukça faydalı. Uykusuz kişiler, gece çalışanlar ya da geç yatmak zorunda kalanlar böylesi kalori alımlarına daha çok maruz kalıyor.

14 Mayıs 2013 Salı

Romatizma ve Tedavi Yöntemleri

Romatizmal hastalıklara erken dönemde tanı koymak zor ama önemlidir, ilgili romatoloji uzmanı tanı koyduğunda erkenden tedaviyi başlatır ve bu en azından hastalığın zarar vermesini durdurur veya azaltır. Her romatizma hastalığı farklı ve her insanda farklı olduğundan uzman hekimler kişiye ve hastalığa özel tedavi uygularlar. Bilinmesi gereken günümüzde romatizmanın kesin tedavisinin henüz olmadığıdır. Çoğu romatizmal hastalık çok uzun süre devam edebilir yani kroniktir. Hastaların tedavininin uzun sürebileceğini ve verilen ilaçların hekim kontrolünde sürekli alınması gerektiğini unutmaması gerekir. Genellikle tedavilerle hastalık tamamen yok olmasa bile rutin yaşamın ağrısız ve daha rahat olmasını sağlar. Aşağıda romatizmaya iyi gelen birtakım bitkilerden bahsedelim. Unutulmamalıdırki romatizma tedavisi henüz kesin bulunmuş bir hastalık değildir ve bu bitkilerde tedaviye destek olarak romatoloji uzmanının bilgisinde kullanılabilir, beklentinin bu kadar olması gerekir. Medikal tedaviye yani hekimin verdiği ilaç ve egzersizlere aksatılmadan devam edilmelidir. Sorularınız için bana sitemden ulaşabilirsiniz. Huş ağacı yaprağı suyu : Diüretik etkilidir,böbreği tahriş etmeden idrarla zararlı maddeleri atar, günde 3 kere 1 kaşık içilebilir. Beşparmak ağacı (vitex negundo) : Çok güçlü anti-inflamatuvar ve anti-artrit özellikler gösterir. Hapları satılmaktadır. Guggul (Commiphora mukul) : Güçlü analjezik yani ağrı kesici,anti-inflamatuvar ve anti-artrit etki gösterir ayrıca özellikle ankilozan spondilit hastalığında çok yararlıdır. Ayrıca kilo vermeye yardım eder ve böylece osteoartrit hastalarında da çok faydalıdır ve kanda kolesterol seviyelerini düşürür. Ashwagandha (Withania somnifera) : Hint ginsengi kış kirazı veya yalancı güveyfeneri adlarıyla bilinen ülkemize yabancı bir bitkidir. Domates, patates, güvey fenerinin de (altın çilek ve yer kirazı) üyesi olduğu patlıcangiller ailesindendir. Anti-inflamatuvar özelliğinin yanında anti-kanser ve anti-stres özellikleri vardır. Özellikle ankilozan spondilit hastalığında çok yararlıdır. Yabanmersini ve kiraz: Piroantosiyanidin gibi bol flavonoid içerirler,böylece kollajen stabilize edici,antioksidan ve antiinflamatuvar etkilerle romatizmaya iyi gelirler. Bol bol tüketilebilir. Boswellia serratia : Bel ve boyun fıtığı ağrısı çekenlerde boswellia serrata içeren ilaçlarla yapılan tedavilerde hastaların tamamına yakınının 1 hafta içinde ağrılarında çok önemli ölçüde azalma tespit edilmiş ve bir ayın sonunda hasarlı ve hastalığa sebep olan eklemlerin bozulmuş yapılarının düzelmeye başladığı gözlemlenmiş. Bu bitki NSAID ilaçlar gibi etki gösterir ama farklı olarak onlar gibi uzun kullanımlarda mideyi tahriş etmez. Tableti günde 3 kez alınabilir. Kereviz tohumu: Özellikle gutta ürik asidi idrarla atar. 1 kap suda 1 kaşık tohumu 50 dk kaynatın ve ılıyınca günde 1 bardak için. Çin takkesi (Scutellaria baicalensis) : Bol flavonoid içerir, Fenil butazon ve indometazin gibi etki eder üstelik yan etkileri onlar kadar yoktur. Güçlü antioksidandır. Çin thoroughwax (Bupleuri falcatum) : Kortikosteroidlerin etkisini artırır. Çin tıbbında artritler için kullanılan meşhur bir bitkidir. Karahindiba : Ürik asiti atmaya yardımcıdır. Günde 3 tablet veya 1 kaşık, veya iki günde bir 1 fincan alınabilir.Ağrıları azaltır, en az 6 hafta alınmalıdır. Şeytan pençesi kökü : Bu ot halk arasında ateş düşürmek, ağrı kesmek, alerji ve baş ağrısını dindirmek, sindirimi uyarmak için kullanılmaktadır. Artrit ve romatizmal hastalıklarda fayda sağlar. İnflamasyonu azaltır ve ürik asidi atar. Dong Quai : Çin ve Japonya menşeili bir bitkidir. Bu ülkelerde özellikle kadınlar için yapılan hemen tüm bitkisel kombinasyonlarda yer alır. Adet düzensizliklerinden menopoza kadar tüm jinekolojik şikayetler için kullanılır. Spazm giderici, kan pıhtılaşmasını azaltıcı ve çevresel kan damarlarını rahatlatıcı etkiye sahiptir. Gebelerin kullanmaması gerekir. Günde 3 kez 1 kaşık içilebilir. Kas ve eklem ağrılarını geçirmede etkindir. Koyungözü (krizantem): halk arasında yıllarca artrit,migren ve ateşin düşürülmesinde kullanılmıştır.İnflamasyonlarda ve ateşte aspirinden daha güçlü olduğu bulunmuştur. Birçok proinflamatuvar maddeyi daha sentezlenmeden inhibe eder yani engeller. Ayrıca trombosit ve lökositlerden inflamasyon yapıcı maddelerin salınmasını önler. Zencefil: Günde 6-50 gram arası kullanılması hem artrit şikayetlerini geçirmede hemde inflamasyonun azaltılmasında çok etkili olur. meyankökü: Kortizon gibi etki gösterir ve onun gibi yan etkileri yoktur. Maydanoz suyu: Şişmiş ve ağrılı eklemleri rahatlatır,ürik asidi idrarla atar. 6 hafta boyunca günde 3 kere bir kaşık tüketin ve devam etmeden önce 3 hafta ara verin. Sarsaparilla : İnflamasyonu azaltır,artritlerde fayda sağlar. Turmerik (Curcuma longa) : Zencefil ailesinden bir bitkidir. Kortizon ve fenilbutazon kadar anti-inflamatuvar olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca karaciğer dostudur. Günde 400-600 mg dozunda 3 kez alınabilir. Size birde masaj yağı formülü : 1 yemek kaşığı zeytinyağı içine 10 damla Sarı Kantaron Yağı (St John's Wort Oil) olacak şekilde yağınızı hazırlayın ve ağrılı ekleminize masaj yaparak sürün. En az 1 saat yatakta dinlenin.

13 Mayıs 2013 Pazartesi

İdrar Kaçırma Tedavisi

İdrarını tutamayanlar bu iki tedaviyi mutlaka okuyun: Botoks ve Manyetik Sandalye 1. Gün içinde iki saatte birden daha fazla mı idrara çıkıyorsunuz? 2. Yattıktan sonra bir kereden fazla idrara çıkıyor musunuz? 3. Sıkıştığınız zaman tuvalete yetişmekte güçlük çekiyor musunuz? 4. Her gittiğiniz yerde tuvalet arıyor musunuz? 5. Tuvalete yetişemeyeceğinizi hissettiren "tetikleyiciler" var mı? (Akan su, tuvalet kapısının kilitli olması gibi). 6. İdrar torbanız yaşamınızı kötü yönde etkilemeye başladı mı? Yukarıdaki sorulardan en az birine cevabınız evet ise bu durum, idrar kontrolünü kaybettiğiniz anlamına gelir. Ancak şunu bilmeniz gerekir ki: sık idrara çıkma ve idrar kaçırma kolayca tedavi edilebilir bir durumdur. Diyetinizde yapacağımız basit düzenlemeler, idrar torbası egzersizleri, pelvik kas eksersizi ve ilaç tedavisinin hastaların yaşam kalitelerini iyileştirdiğine değinen Jinekolojik Onkoloji Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ates Karateke "Bu tedavilerin etkili olmadığı çok ciddi olguları, botulinum toksini(Botox) idrar torbası kasına enjekte ederek tedavi edebiliyoruz. Bu olgularda manyetik sandalye tedavimize çok yardımcı olmaktadır" dedi. Manyetik sandalye için haftada 2 kez 20 dakika yeterli Çok yeni bir tedavi yöntemi olan manyetik sandalyenin herhangi bir yan etkisi yoktur. Haftada 2 kez 8-10 hafta uygulanmaktadır. Hemşire tarafından doktorun öngördüğü şekilde uygulanır. Her tip idrar kaçırmada etkilidir. Ayak üstünden yapacağımız posterior tibial sinirin uyarılması ile dirençli olgular da tedavi edilmektedir. Elbiselerinizle uygulanan kolay ve ağrısız bir yöntem Manyetik sandalye adı verilen manyetik dalgalarla tedavide pelvik taban kasları ve sinirleri aralıklı olarak manyetik dalgalarla uyarılmaktadır. Kaslar her manyetik dalgada kasılır ve sonrasında gevşer. Hasta tedavi süresince pelvik taban kaslarının kasılıp gevşediğini hisseder. Bu uyarı idrar boşaltım kanalının tonusunu artırır, idrar torbasının kasılmasını azaltır ve pelvik taban kaslarını güçlendirir. Hastaya diğer konservatif tedavi yöntemlerindeki gibi vajene ya da rektuma herhangi bir alet uygulanmadığına vurgu yapan Prof. Karateke, "Hasta bir sandalyede 20 dakika süreyle elbiseleri ile oturur. İdrar kaçırmaya, gaz ve dışkı kaçırma da eşlik ediyorsa bu şikayetler de tedavi sonrasında düzeltilebilmektedir" dedi. Cinsel fonksiyon bozukluklarında da etkili Tedavi sırasında ve sonrasında hasta ağrı duymaz. Tedavi biçimi hastanın şikayetine göre mutlaka hekim tarafından düzenlenmelidir. Manyetik tedavinin hekim tarafından öğretilen pelvik taban egzersizleriyle desteklenmesi başarıyı artırmaktadır. Manyetik tedavi yalnızca idrar kaçırmada değil, orgazm problemlerinde, cinsel fonksiyon bozukluklarında gaz ve dışkı kaçırmada, gece idrar kaçırmada, uzun süreli kasık ağrısında uygulanmaktadır. Sadece bu kişiler kullanmamalı! Manyetik sandalye kalça protezi, kalp pili ve ciddi aritmisi olanlarda kullanılmamalıdır.

Mideye İyi Gelen Bitkiler

Acı marulun kökünde ve gövdesinde bulunan süt, mide rahatsızlıklarına ve hazımsızlığı iyi gelir. Kurutulmuş acı marul yaprakları ve kökü safra kesesinin faaliyetini hızlandırır, hazmı kolaylaştırılır. Acı marulda idrar söktürme özelliği olduğu gibi, mide nezlesine de iyi gelir. Ayrıca kanamalarda da iyi bir dindiricidir. Adaçayı yapraklarından elde edilen toz mide suyunu tanzim eder, iştahsızlığı önler. Anason tohumlarının yenmesi mide ekşimesini önler. Anason tohumlarından elde edilen anason yağı mide rahatsızlıklarına iyi gelir. Andız otu kökünden yapılan çay, mide rahatsızlıklarına çok iyi gelir, mideyi kuvvetlendirir, balgam söktürür. Üzüm şırasının içinde bir ay bekletilen andız otu, mide rahatsızlıklarına iyi gelir. Armut hazmı kolaylaştırır ama kendisinin hazmı kolay değildir. Midesi sorunlu olanlar elma gibi ısırarak yemek yerine suyunu tercih etmelidir. Armuttan en iyi şekilde yararlanmak isteyenler, yemeklerden önce yemelidir. Aşk otu (kurutulmuş) otu toz haline getirilir. 1 çay kaşığı 1 bardak sirkeye konularak içilir. Mide ve bağırsak gazlarını giderir. Biber, mide salgısını çoğaltır. Ayvada, mideyi kuvvetlendirir. Cevizin taze dallarının kabukları, meyvelerinin kabukları ile karıştırılıp kaynatılırsa mideyi kuvvetlendirir. Domates mide rahatsızlıklarına iyi gelir. Ebegümeci mide şikayetlerini düzeltir. Havuç, lahana, limon, üzüm, elma, ananas mide asitlenmesi ve ülsere iyi gelir. Hurmadan (taze) yapılan şurup, karın ağrılarına ve mide kramplarına iyi gelir. Ihlamur çayı balla karıştırılıp içildiğinde mide ülserine karşı etkili olur. Isırgan otu özü metobolizma rahatsızlıklarının yanı sıra mide hastalıklarına iyi gelir. Yaprakları ile gövdesinden hazırlanan salatayla kür yapılırsa vücuda son derece yararlı olur. Karanfil ağacından elde edilen yağ mideyi kuvvetlendirir. Kiraz kanı temizler, mideyi kuvvetlendirir. Sindirim sisteminde meydana gelen ağrıları dindirir. Kanamaları giderir. Kimyon ve kişniş mide ve bağırsak gazlarını yok eder. Lahana çiğ olarak mide ülserine iyi gelir. Mandalina, spazma iyi gelir. Melek otu mideye canlılık kazandırır. Melek otu mide zayıflığına iyi gelir. Mide ifrazatını arttırır. Meşe ağacı kabuklarından yapılan çay, mide ve bağırsak kanamalarını iyileştirir. Meyan kökü şurubu mide ve bağırsak gazlarına çok iyi gelir. Mide ve oniki parmak bağırsağı ülserlerine karşı etkilidir. Nane çayı içildiğinde mide ve bağırsak rahatsızlıklarına iyi gelir. Mide ve bağırsak gazlarını yok eder. Soğan ve üzüm üril asiti yok eder. Tarhunotu, limon, elma, domates mide ekşimelerine iyi gelir. Yaban mersini meyveleri mide nezlesine çok iyidir. Mide gazını yok eder.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Psikolojik Destek Gereken Durumlar

Son yıllarda yaş ve cinsiyet fark etmeksizin pek çok insan, günlük yaşamdaki stresten şikayet etmektedir. İş, aile, eş ya da arkadaş kaynaklı olarak yaşanabilen stres, bazen ciddi hastalıkların da ilk sinyali olabilir. Stres her yaşta görülüyor Günümüz koşullarında bireylerin kendilerinden, önemli saydıkları değerlerden ve doğadan uzaklaşmak zorunda kalması, "stresli bir yaşamım, ilişkim ya da işim var" şeklindeki cümleler ile kendini göstermektedir. Kreşe başlayan küçük bir çocuktan, gerekli bakımı alamayan bir yaşlıya; yoğun ev işlerinden bunalan bir ev hanımından, sınava hazırlanan öğrencilere kadar toplumun büyük bir kesimi çeşitli stres etkenlerine maruz kalmaktadır. Stressiz olmak sağlıklı olmanın ölçütü değil Stressiz hayat olmadığı gibi sorunsuz bir hayat ve insan da yoktur. Bu nedenle "stressiz hayat" bir sağlıklılık ölçütü değildir. Psikolojik sağlık, karşılaşılan stres durumları ve zor koşulların üstesinden gelebilmek ile mümkün olabilmektedir. Stres etkenleri ile başa çıkmayı öğrenin İnsanların içinde bulunduğu yaşamsal koşullara, mekanlara, kültüre ve ekonomik standartlara göre değişiklik gösteren sıkıntılar, zorunluluklar, çatışmalar, zorlanmalar ve hayal kırıklıkları gibi pek çok stres etkeni vardır. Kişi bunlarla başa çıkabildiği, çözüm yolu bulabildiği ve stresörlere rağmen hayatından doyum alabildiği sürece herhangi bir psikolojik sorunla karşılaşmamaktadır. Stres faktörleri aslında günlük hayatın bir parçasıdır. Kişinin günlük işlerini ve işlevini bozmayacak kadar stres düzeyi; kişiyi üretmeye, sevmeye ve paylaşmaya yöneltecektir. Hastalıklara davetiye çıkarabilir Özel hayat, iş dünyası ya da okul hayatı kişileri stresle karşı karşıya bırakabilmektedir. Okul, iş ya da özel hayattan kaynaklanan stresörlerin neden olduğu sonuçlar genel olarak; yorgunluk, halsizlik, işe devamsızlık, depresif ruh hali, fiziksel hastalıklar, konsantre olamamak, dalgınlık nedeniyle yaralanmalar, çalışma hayatında verimsizlik veya derslerde başarısızlık olarak özetlenebilmektedir. Ayrıca kalp damar hastalıkları, anksiyete, kaygı durumu, depresyon, sırt-omuz-baş ağrısı, cinsel isteksizlik, mide yakınmaları, uyku düzensizlikleri, mikrobik hastalıklar ve kanser gibi birçok fizyolojik-psikolojik rahatsızlığa neden olabilmektedir. Sigara ve internet stres ile baş etme yöntemi değil Stresle başa çıkmak için uygulanan işlevsiz yöntemler kişiye göre farklılık göstermektedir. Bunlardan en sık başvurulanlar; aşırı çalışmak (işkoliklik), internet ve teknolojiyi uygunsuz kullanmak, sigara içmek, alışveriş yapmak, alkol veya madde kullanmak, yanlış beslenme ve uyku alışkanlıkları ile aşırı sosyalleşmedir. Psikolojik sağlığı tehdit eden durumlar • Kişi stresle başa çıkamamaya veya gerekli çözüm yollarını bulamamaya başladıysa, • Stresle başa çıkmak için sağlıksız yöntemler kullanıyorsa, • Sağlıklı düşünme, karar verme ve problem çözme becerilerini kullanılamıyorsa, • Mutsuzluk, keyifsizlik, yorgunluk, umutsuzluk, sinirlilik, huzursuzluk ve evhamlılık duyguları yoğunsa, • Dürtüsel davranışlar (tıkınırcasına yeme, kavga etme vb.) varsa, • İnternet veya teknoloji kullanımı kontrol edilemeyen sürelerdeyse ve diğer işlerin aksamasına neden oluyorsa, • Baş, omuz, sırt ağrıları, mide sorunları, tansiyon, şeker, kalp sıkışması, nefes darlığı, yoğun çarpıntı, uykusuzluk, halsizlik, kronik yorgunluk gibi fizyolojik sorunları arttıysa, • Kişi işte veya okulda okuduğunu anlamıyor ve dikkatini toplayamıyorsa, • Bireylerin eşiyle, çocuklarıyla, anne-babasıyla, dostlarıyla, komşularıyla, iş arkadaşlarıyla ve çevresiyle ilişkileri bozulmaya başladıysa; • Kişi eskiden yapabildiği işlerini, ödevlerini artık yapamamaya, aksatmaya, ertelemeye, hatalar yapmaya, işler için enerji, istek, güç bulamamaya başladıysa; • Kişi eskiden keyif alarak yaptığı işler için isteksizlik duyuyorsa, psikolog desteği alınması ve psikolojik sağlığın yeniden kazanılması gerekmektedir.

Mutsuzsunuz Peki Neden

Eğer sabah uyanıyor ve başka biri olmayı diliyorsanız, durup düşünmenin ve sorunun ne olduğunu bulmanın zamanı gelmiş demektir. Başkalarının sahip olduklarına sahip olmadığınız için üzülüyor ve şikayet ediyor olabilirsiniz. Ancak sahip olduklarınızı gözardı ediyor ve kendinize haksızlık ediyor olma ihtimaliniz inanın çok daha yüksek. Kendinize haksızlık etmeyin Bir günü tamamıyla kendinize ayırmaya ne dersiniz ? Gün boyu kendinizi inceleyin. Aynanın karşısına geçip kendinize uzun uzun bakın, sevdiğiniz yönlerinizi düşünün. Özelliklerinizi, alışkanlıklarınızı, sizi seven insanların hangi yönlerinizi seviyor olduğunu düşünün. Sahip olduğunuz şeyin ne kadar çok kişi için önem taşıdığını hatırlayın. Mükemmeliyetçiliği dolaba kilitleyin Gerçekten etrafınızda her yönüyle, tüm yaşantısı ve davranışları ile mükemmel olan biri var mı ? Yoksa siz mi onun öyle olduğunu sanıyorsunuz, bir düşünün. Elbette hatarınız olacak ve tabiiki başarısızlıklarınız da. Herkesin var. Bunların geçiçi zamanlar olduğunu ve çok iyi başardığınız şeylerinde olduğunu hatırlayın. Duygularınızı Boşvermeyin Kendinizi sürekli "yapmalıyım" "yapmamalıyım" arasında gidip gelirken buluyor olmalısınız. Arada "ben ne istiyorum" demeyi denediniz mi ? Duygularınızı erteleyerek ve boşvererek kendi kendinizi mutsuzluğa sürüklüyor olduğunuzu fark etmenizin zamanı gelmiş. Kendiniz olmaya çalışın Hiç olmadığınız biri gibi davranmaktan sıkılmadınız mı ? Birilerinin sizi sokmaya çalıştığı kalıplar veya alışkanlıklarınızdan dolayı hayatınızı değiştiremiyor olabilirsiniz. Ancak hiç olmadığınız biriymiş gibi davranmaya ve yaşamaya devam ederek mutsuzluğunuzu katlamış oluyorsunuz. Etrafınıza bir bakın, sizin seçiminiz olsa bile sevmediğiniz şeyleri değiştirin gitsin. Hayata sarılın Herkesin hayatında mutsuz ve umutsuz anlar olabilir. Ancak çoğu insan bunları gelip geçici dertler olarak görür ve sarılacak bir dal bulur kendine. Umutsuzluk ile etrafınıza saçtığınız negatif enerji zaten sizi ister istemez mutsuzluğa itecektir. Son bir nokta; gülümseyin. En mutsuz hissettiğiniz anda bile gülümsemeyi daha doğrusu yüzünüzde sade bir tebessüm ile gezinmeyi alışkanlık haline getirin. Sadece bunun bile çok şey değiştirdiğini fark edeceksiniz.

10 Mayıs 2013 Cuma

Mide Yanması (EKŞİMESİ)

Mide yanması 20 ile 50 yaş arasında birçok insanda görülen çok yaygın bir rahatsızlık. Midede yanma hissi yemekten önce, yemek sırasında ya da yemekten 2-3 saat sonra hissediliyor. Besinler, sindirim işlevinin bir gereği olarak midede ilk değişikliklere uğrayarak bağırsaklara gönderilmek için hazırlanıyor. Mide bu işlevi yerine getirirken iç yüzeyini kaplayan zarın altındaki salgı hücrelerini, besinlerin gerekli değişimini sağlamak üzere uyarıyor. Bu sırada oluşan bir dengesizlik, aşırı asit ortamına ve midenin kendini koruyamamasına yol açarak yanma hissine neden oluyor. Büyüklerimiz midede yanma hissi duydukları zaman hemen bir lokma ekmek içi çiğnermiş. Ekmek içinin değil ama ağıza birşey atmanın doğru bir yöntem olduğunu belirten günümüz doktorları da az ama sık yemeyi öneriyorlar. Öğünleri küçülterek sık sık yemenin şikayetleri azaltacağını söylüyorlar. Yemeğe daha fazla zaman ayırın. Ayaküstü değil, sofrada oturarak yiyin. Acele yemek mide işlevine zarar veriyor. Kendinize daha fazla zaman ayırıp yemek yemeyi bir zorunluluk değil de bir keyif anına dönüştürün. Ağzınıza küçük lokmalar almak midenin sindirim için gerekli salgıları daha kolay üretmesine yardımcı olur. Lokmaları uzun uzun çiğneyin. Bu, midenizde şişkinlik ve ağırlık hissetmemenizi sağlar. Sofradan tıkabasa doymadan kalkın. Mide boş bir torba olduğu için yemek yerken çiğnediğimiz besinler buraya ulaştıkça mide sürekli genişler. Eğer kemerinizi çok sıkmışsanız yanma hissi duymanız çok doğal. İçi dolu bir plastik torbayı düşünün. Tam ortasından bir ipi kemer gibi sıkıca bağlayın. Torba sağa ya da sola çekecek ya da aşağıya doğru sarkacaktır. Mide de aynı böyle... Bu nedenle ölçülü miktarda yemek yiyin. Akşam öğününden hemen sonra damak kaçamakları yapmayın. Aksi takdirde mide gece boyunca çalışıp yorulur. Akşam yemeği ile uyku arası en az üç saat olmalı. Yani yemek yedikten en az 3 saat sonra yatın. Gece yatarken sağ yana dönerek yatmayın. Besinin mideye girişi sağ taraftan gerçekleştiği için yedikleriniz yeterince hazmedilemeyip mide borusunda yanma hissi oluşabilir. Yemek yedikten sonra yere eğilmeniz gerekiyorsa dizlerinizi bükerek eğilin. Aksi takdirde mide işlevini gerektiği gibi yapamaz. Yiyecek ve içeceklerin çok sıcak ya da soğuk olması mide sıvısına zarar verebilir. Bu nedenle yiyecek ve içeceklerin ılık olmasına özen gösterin. Sigaradan uzak durun. Yemekten sonra uzanmayın. Unutmayın, mide sıvısı yatay pozisyonu sevmez ve yanma hissi mide borusu yoluyla ağzınıza kadar gelebilir. Bunlardan Uzak Durun Hazmı kolay olmayan kızartmaları ve yağlı yiyecekleri sofranızdan uzaklaştırın. Ağır yağlı, fazla kremalı ya da soslu besinleri yemeyin. Çikolata, içerdiği yüksek dozdaki yağ ve kafein nedeniyle hassas mideye zarar vererek yanma hissine yol açıyor. Sütlü çikolata, daha az yağ içeren bitter çikolataya oranla daha tehlikeli olduğundan çikolata sevenler genelde sütsüz olanını tercih etmeli. Kafeinli içecekler mide için çok zararlı. Kahve, çay ve kola gibi içecekler hassas mideyi yorar. Eğer mide yanmasından şikayet ediyorsanız ve kahve içmeden duramıyorsanız kafeinsiz kahveyi tercih edin. Gazozlu içecekler ve asitli meyve sularını dikkatli için. Domates veya portakal suyu asitli olduğu için mide yanmasını şiddetlendirebilir. Bu nedenle sulandırarak ve balla tatlandırarak için. Et suyu ile hazırlanmış çorbalardan uzak durun. Diğer çorbaları ise çok sıcak içmeyin. Ilınmasını bekleyin. Alkol midedeki yanma hissini artırır. Hele mide boşken alkol kesinlikle almayın. Çiğ soğan ve çiğ meyve de mide asidini artıran etkenlerdendir. Şeker yemeyi seviyorsanız naneli olanları seçmeyin. Mide ağrılarınıza son verecek sağlıklı ve dost besinlerle yemek yemenin keyfini çıkartabilirsiniz... Karnabahar : Haşlanmış karnabahar, mideyi asit saldırılarından koruyarak tüm sorunları giderebilir. İçeriğinde bulunan gefarnato maddesi ülser ilacının hammadesi olarak kullanılıyor. Lahana : Lahanayı çiğ olarak yemeyi tercih edin. İnce şeritler halinde doğrayıp salata yapın. Meyve presinde lahananın suyunu sıkıp aynı miktarda elma suyu ile karıştırın ve için. Lahana, ülser ve gastrit ilacı olarak biliniyor. Dörtte bir lahanayı yıkayıp kalın şeritler halinde doğrayın. 1 kerevizi soyup doğrayın. 1 havucu temizleyip dilimleyin. Lahana, kereviz ve havucu katı meyve presinde sıkıp sabah akşam suyunu için. Patates : Çiğ patates suyu mide yanmasının doğal ilacıdır. Patatesi soyup katı meyve presinde suyunu sıkın. Su,havuç suyu ya da kereviz suyu ile karıştırıp için. Elma sirkesi : Salatalarda ya da mezelerde elma sirkesi kullanın. Maden suyu : Mide asidinin büyük bir bölümünü etkisiz hale getiriyor. Ispanak : Ispanağı buharda pişirin ya da haşlayarak tüketin. Taze yapraklarını salata olarak yiyin. Zeytinyağı : Çiğ olarak kullanıldığında besinlerin midede kalma süresini azaltıyor ve yağların sindirimi için safra salgısını artırıyor. Baklagil : Fasulye, bezelye ve mercimekte bulunan bioflavionid maddesi, midenin koruma faktörünü artırıyor. Muz : Mideyi seven meyvelerin başında geliyor. Ara öğünlerde birer muz yemek, midedeki yanma hissini ortadan kaldırabilir. Muz, mide enzimleri ve hücrelerinin üretimini de artırıyor. Kızarmış ekmek : Midenin salgıladığı aşırı asidi kurutarak yanma hissini gideriyor. Meyankökü : Güçlü bir mide koruyucusu.Yapılan son araştırmalara göre midedeki aşırı asitlenmeyi azaltıyor.

9 Mayıs 2013 Perşembe

Sağlıklı Beslenin Selülitten KURTULUN

Selülitten kurtulmak için hızlı kilo vermeyin Yazın gelmesiyle birlikte selülitlerin rahatsızlık verdiği bu günlerde, fazla kilolarınızı verebilmek için acele etmeyin. ”Hızlı Zayıflama” sağlığınızı ve cildinizi de olumsuz etkiler. Kas kaybı nedeniyle, sarkmalar, kırışmalar, selülit görüntüsünde artışlar meydana gelir. Yıllardır veya 5-6 ayda aldığınız kiloları, birkaç haftada vermeye çalışmayın… Nefesinizi tuttuğunuzda, daha derin bir nefes alma ihtiyacı hissedeceğinizi düşünün... Aşırı açlıkla uygulanan diyetler de buna benzer. Sonrasında kilo almanız kaçınılmazdır. Tüm besin gruplarından, size uygun dengeli porsiyonlarda tüketerek sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanın. Doğru karbonhidratları seçin. Çok tahıllı, yulaflı veya çavdar ekmeği gibi tam tahıllı ekmekler, beyaz unlu makarna yerine kepekli makarna, beyaz pirinç yerine esmer pirinç veya bulgur daha doğru seçim olacaktır Canınız tatlı istediğinde veya atıştırmalık yiyecek isterseniz, önce büyük bir bardak su veya tatlandırıcı eklenmiş meyve/bitki çayı için. İsteğiniz sürüyorsa, sebze ve meyveler ilk tercih olmalıdır. Süte veya yoğurda tatlandırıcı ve kan şekerini dengeleyen tarçın ekleyerek tüketebilir, içine meyve ekleyebilirsiniz. Yine şekersiz dondurma, şekersiz çikolata veya kalorisi düşük tatlılar da masum atıştırmalar olabilir. Cilt sağlığınızı geliştirmek için yeterli omega-3’ü haftada 2-3 kez, ızgara, buğulama, fırında veya haşlanmış (kızartılmamış) balık tüketerek almak önemlidir. Ayrıca semizotu gibi koyu yeşil yapraklı sebzeler, ceviz, fındık vb. kabuklu yemişler de omega-3 içerir. Selülit oluşumunu önlemek için yağsız et, yarım yağlı veya yağsız süt ürünleri vb. düşük yağlı besinleri tercih edin. Özellikle mevsime uygun sebze ve meyvelerden, günde 7-9 porsiyon (en az 5 porsiyon) tüketin. Her renk besinin farklı faydaları olduğundan çeşitliliğe önem verin. Sebze ve meyveler içerdikleri vitamin ve minerallerle selülit oluşumuyla savaşmaktadır. Hem vitamin kaybı, hem yüksek kalori alımı, hem de kanserojen madde oluşabilme riski açısından, kızartma yönteminden uzak durun. Selülit oluşumunda önemli etkenlerden biri olan dolaşımın düzenlenmesi, metabolik hızın azalmaması, sindirim, emilim gibi görevlerin yapılabilmesi, hücre, doku, organ ve sistemlerin çalışması, atıkların vücuttan atılması ve vücut ısısının dengelenmesi için, günde yaklaşık 2,0-2,5 litre su tüketimini ihmal etmeyin. İçeceklerinize şeker eklemeyin. Selülit oluşumu artırabileceğinden alkol alımını sınırlandırın… Selülitlerin oluşmaması, oluştuysa azalması için mutlaka daha aktif olun. Her gün veya gün aşırı en az 30 dakika orta şiddette egzersiz yapın. İdeal olan bu miktarı yavaş yavaş artırarak günde 45 dakika - 1 saate ulaştırmaktır. Yeterli ve Dengeli Beslenme” bir “puzzle” gibidir. Hiç bir öneri mucize yaratamaz. Dengeli beslenme için önemli olan tüm noktalar, puzzle için önemli parçalardır… Bunları uygulayabilmek ve kendinizi kontrol edebilmek için bir beslenme ve egzersiz günlüğü tutun. Yaptığınız küçük değişikliklerin başarılı sonuçlarını mutlaka takip edin…

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Panik Atak Nedir

Halk arasında panik atak olarak bilinen ve asıl adı “panik bozukluk” olan hastalığın tanımını Depresyon ve Panik Bozukluk Merkezi’nden Dr. Nihat Kaya şöyle yapıyor: “Herhangi bir neden olmadan ortaya çıkan, özellikle kalbin hızlı çarpması, nefes alamama, boğazda tıkanıklık hissi, kontrolü yitirme ve ölüm korkularının eşlik ettiği panik nöbetleridir.” Bu hastalığın nedeninin tam olarak bilinmediğini söyleyen Dr. Kaya; bazı araştırmacılara göre panik bozukluğun psikolojik etkilenmeler, örselenmeler sonucu meydana geldiğini; bazı araştırmacılara göre ise durumun biyolojik temelleri olduğunu belirtiyor. Şehir hastalığı Panik bozukluğun en çok 30’lu yaşlarda ortaya çıktığını ifade eden Dr. Kaya, “Hastalığın çocuklukta görülme sıklığı oldukça az, 45 yaşından sonra başlaması ise olağan değil” diyor. Son yıllarda panik bozukluğun adeta moda gibi yayılmasının nedenlerini Dr. Kaya şöyle açıklıyor: “Özellikle büyük şehirlerde hırsızlık, trafikteki keşmekeş, hava ve çevre kirliliği, insan ilişkilerindeki yapaylık ve bencillikler, hormonlu gıdalar, teknolojik kirlenme, yüksek binalar, asansörler, köprü ve viyadükler, metro gibi taşıma vasıtaları, iş yaşamındaki rekabetler, ayakta kalma mücadeleleri, insandaki kaygı düzeyini artırıyor. Kırsal alanda panik atak daha az görülüyor.” Panik atak belirtileri Dr. Nihat Kaya, tipik panik atak belirtilerini şöyle sıralıyor: Taşikardi (kalbin normalden fazla çarpması) Göğüs ağrısı ve bazen sol kolda ağrı Titreme, terleme, sıcak-soğuk basmaları Baş dönmesi, göz kararması, baygınlık hissi Bedende uyuşma ve karıncalanma Olayları, nesneleri bir sis perdesinin arkasında görme Kontrolünü kaybetme ya da çıldırmaktan korkma Bulantı ya da karın ağrısı, midede şişkinlik ve gaz Şiddetli ölüm korkusu Kendine ve çevreye yabancılaşma hissi Kimler panik atağa daha yatkın? Birinci derece akrabalarında panik ya da anksiyete (kaygı) bozukluğu olanlar Sıkıntılı, telaşlı, aceleci, mükemmeliyetçi insanlar (Özellikle sanat, sahne, medya ve tekstil sektöründe çalışanlar) Düşünce ve duygularını dışarıya yeterince yansıtamayan, içe dönük insanlar Alkol ya da başka maddelere yatkınlık ve bağımlılığı olanlar Sürekli verici davranıp, “hayır” diyemeyenler Sürekli baskı altında olup engellenen ya da kendi kendini baskılayanlar Cinselliği baskılayan, cinsel tatminsizlik yaşayan, yoğun bilinç dışı aldatma dürtüleri ve gizli homoseksüel eğilimleri olanlar Aşırı hırslı, sürekli başarıyla beslenen, başarısızlıklarda sürekli kendini suçlayanlar Panik atak nasıl davranır? Sürekli kalbini ve nabzını dinleme Tansiyon aletiyle dolaşma, sürekli tansiyonunu ölçme Sürekli yanında birilerinin bulunmasını isteme, yalnız kalamama, sokağa çıkamama, kapalı ve kalabalık yerlere girememe, toplu taşıma araçlarına binememe Tatile çıkamama Birçok sağlık sigortasına üye olup kartları yanında taşıma Sık sık acil ünitelerine başvurup kalp grafikleri çektirme, check-up yaptırma Kuaföre, diş hekimine gidememe Sutyen takmaktan sıkıntı duyma Kriz gelir diye seksten uzaklaşma Cenaze arabası, ambulans, itfaiye aracı görünce ve hastanelere gidince fenalaşma hissi Uyanamama, uykuda panikle ölürüm diye uyumama, herkes uyurken uyanık kalıp herkes uyanıkken uyuma davranışıyla kendini garantiye alma Tansiyon yükselecek, kalp krizi geçirilecek veya felç kalınacak korkusuyla aşırı rejim uygulama Uçağa, vapura binememe Tek başına banyo yapamama, tuvalete gidememe, kapıda birini bekletme Tünellerden, köprülerden geçememe, yüksek yerlere çıkamama, kendini aşağı atma korkusu Issız ve şehirden uzak yerlere gidememe Hem giysisinin cebine kriz anında kullanılmak üzere ilaç koyma Panik süresince tuvalate gitme isteği Dini inanç varsa bunu derinleştirip ibadetlere başlama, yoksa dine yönelme Panik atak tedavisi nasıl olur? Bu hastalığın kesinlikle kontrol altına alınabildiğini söyleyen Dr. Nihat Kaya, tedavide ana ilaç olarak antidepresan, yardımcı olarak sakinleştirici, yatıştırıcı ve bedensel belirtileri önleyici ilaçlar kullanldığını; bunların yanı sıra bilişsel ve davranışsal terapiler uygulandığını belirtiyor. Yakınınızda biri panik atak geçiriyorsa… Psikolog Uğur Dalan, panik atak geçiren birine ne yapılması gerektiği konusunda şunları söylüyor: “İlk önce gerçekten o kişinin panik atak geçirip geçirmediğinden emin olunması gerekir. Eğer kişinin panik atak geçmişi varsa ve siz de o anda panik atak geçirdiğinden eminseniz, ilk olarak onu rahat olabileceği ve etrafında onunla ilgilenen çok fazla kimsenin olmadığı bir yere götürün. Olabildiğince sakin ve serin kanlı olmalısınız. Kişi o anda çok kötü bir şey olduğunu, öleceğini düşünüyordur; siz de sanki o kişi ölecekmiş gibi panik bir şekilde hareket edersiniz kişiyi daha da kötü bir duruma sokabilirsiniz. Panik atak geçiren kişiye bunun 10 dakika ile 20 dakika arasında geçeceğini, bu yüzden herhangi bir şey olmayacağını, sakinleşmesi gerektiğini söylemek ve nefes egzersizi yapmasını sağlamak, çok yerinde ve rahatlatıcı bir davranış olacaktır.”